Dikili Taşlar

4 0 0
                                    


Bay Crook, sözleştiğimiz gibi ertesi sabah tam saat yedide geldi.

"Düğün çiçeklerinin üzerine düşen çiy tanelerini kaçırmak istemeyiz öyle değil mi sevgilim?" dedi göz kırparak, yaşının ona verdiği cesaretle. Tam bir klasik olan motosikletiyle gelmişti, kırlara yapacağımız yolculuğu onunla yapacaktık. Bu kocaman makinenin iki yanına bant şeklinde bitki baskıları yapılmıştı, bir römorka yapılmış tamponlara benziyorlardı. Dolaşarak sessiz kırlara ulaştık, Bay Crook'un motorunun kükreyen gürültüsü bu sessizlikle tam bir kontrast yaratıyordu ve sonunda bu gürültü de sona erdi. Bu yaşlı adam gerçekten de yöresel bitkiler hakkında çok şey biliyordu.

Bilgisi onların nerelerde bulunduğuyla kısıtlı değildi, onların nerelerde kullanıldığını, tıptaki kullanılışlarını ve ne şekillerde hazırlanmaları gerektiğini de biliyordu. Bütün bunları not alabilmek için keşke defterimi de getirmiş olsaydım diye düşündüm.

Bunu yapmamış olduğum için onun çatlak sesiyle anlattıklarını tüm dikkatimi vererek dinledim ve beynime kazımaya çalıştım.

Öğle yemeği için üzeri insanda merak uyandıracak derecede düz olan bir tepenin yamacında durduk. Burası da komşu bölgeler gibi yeşil bir alandı ve oralarda bulunan girinti ve çıkıntılar burada da bulunuyordu ama yine de bir farklılık vardı: bir yanda oldukça eski bir yol uzanıyordu ve bu yol kocaman bir granitin ardında yok oluyordu.

"Orada ne var?" diye sordum elimdeki jambonlu sandviçimle yolu göstererek.

"Piknik yapmak için oldukça zorlu bir yer."

"Ah." Bay Crook tepeye baktı.

"Orası Craigh na Dun, sevgilim. Sana yemeğimizi yedikten sonra göstereceğim."

"Gerçekten mi? Orası hakkında özel bir hikâye mi var?"

"Elbette var," diye cevap verdi ama orayı gösterene kadar daha detaylı bilgi vermeyi reddetti.

İşin başında o kadar dik bir patikadan tırmanamayacağımı düşünüyordum fakat onu nefes nefese takip ederken bütün bu korkularım yok oldu. Son noktada da nasırlı ellerini uzatıp beni tepeye çekiverdi.

"İşte burada." Elini oraların sahibiymiş edasıyla sallıyordu.

"Ama burası eski çağlardan kalma bir taş yapıt!" dedim, hoşuma gitmişti.

"Minyatür bir yapıt!"

Savaş yüzünden Salisbury Ovası'na gelmeyeli bir kaç yıl olmuştu ama Frank ve ben evlendiğimiz zaman oradaki taş yapıtı görmeye gitmiştik. Diğer turistler gibi hafif bir korkuyla o kocaman taşların arasında dolaşmış ve kesim taşının önünde ağzımız beş karış açık bir şekilde kalakalmıştık. (Londra aksanıyla konuşan gür sesli tur rehberi Kelt dönemindeki Papazlar burada insanları tüyler ürpertici bir şekilde kurban ediyorlardı diye anons etmişti taşı durup seyretmek yerine onun bir sürü fotoğrafını çekmekle meşgul olan bir otobüs dolusu İtalyan turiste.)

Frank'in, kravatlarını askılara iki tarafı da eşit sarkacak şekilde asmaya kadar varan düzen tutkusu orada da depreşti ve bu canavar yapı taşının en dış halkasını ve içini Z delikleri ile Y deliklerinin arasındaki mesafeleri adımlayarak ve tek parça büyük taşın bulunduğu yerdeki lentoları bir bir sayarak dolaştık.

Üç saat sonra orada kaç adet Y ve kaç adet Z deliği bulunduğunu bilir durumdaydık (benim ilgimi pek çekmiyordu ama bilmek isterseniz, bu sayı elli dokuzdu). Buna rağmen son beş yüz yıldır amatör ya da profesyonel arkeologların burayı araştırıp bulduklarının dışında herhangi yeni bir ipucu bulamadık. Burasının yapılma amacı neydi ve neolitik çağlardaki ilkel koşullarla nasıl yapılmıştı?

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 31, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YABANCIWhere stories live. Discover now