0.4. Apodyopsis (+18)

Start from the beginning
                                    

Yavaşça arabadan inip, apartman girişine kadar onu takip ettim. Merdivenleri tek tek tırmanırken hala sessizdik. Bu kadar az konuşuyor olması genel bir olay mıydı diye merak ediyordum.

En üst kata geldiğimizde Barbaros evin kilidini açarken ben botlarımın içinde ayak parmaklarımı kendime çekmiş bir şekilde sıkıyordum. Dinazor desenli çoraplarımı değil de, düz bir çorap giymiş olmayı dilerdim. En azından dışarı çıktığım için üzerime düzgün bir tayt giymeyi akıl etmiştim. Her ne kadar sırılsıklam olmuş bir şekilde bacaklarıma bir buz tabakası gibi yapışmış olsa da, eski bir pijamadan iyiydi.

İçeri girmeden önce benim girmemi bekledi. Kapı koridora değil, direkt yaşam alanına açılıyordu. Bir adım attıktan sonra içeriye kısa bir bakış attım. Beklediğim gibi değildi. Evi çok... Geniş, özenle dizilmiş, temiz ve oldukça sıcaktı. Kış ayında olduğumuzu bile unutabilirdim.

Barbaros önümde eğilince kendime geldim. Elleri botlarımın bağcıklarına gitmiş, sakince açmaya başlamıştı.

"Ben... Ben yaparım... Barbaros, kendi ayakkabılarımı çıkarabilirim."

"Biliyorum, Alya." Dedi sadece. Ancak durmadı. Ayağımı çekmeye çalışınca bir eliyle bacağımı tutup kaldığı yerden bağcıkları açmaya devam etti.

Neden böyle yapıyorsun diye bağırmak istedim. Boğazıma takılan ağlama isteğini yutmak için çaba harcamak zorunda kalmıştım. Hem içimdeki küçük kız çocuğunun keyifle gülümsediğini hissediyordum hem de o kız çocuğunu tokatlayıp susturma derdindeydim.

İşi bitince yavaşça ayağa kalkıp oturma alanının hemen yanındaki mutfağa doğru ilerledi. Sessiz ve titrek bir nefes çekip evin ortasına doğru, onun peşinden yürüdüm.

"Sana sıcak bir kahve yapacağım. Karamel şurubu da var." Diye seslendi. Evin tam ortasında dikilmiş, öylece etrafı incelemeye devam ediyordum.

"Karamel şurubunu çok severim. Sen de mi seversin?" Garip bir şekilde diyalog kurma çabam kulağıma acınası gelmişti. Niye böyle bir çabanın içine girdiğimi dahi bilmiyordum.

Gri duvarları bomboştu. Ne bir tablo vardı ne de başka herhangi bir süs. Bu haliyle ev biraz eksik kalmış gibi hissettiriyordu.

"Sevmem. Çok şekerli." Dediğini duyunca burnumdan hızlı bir nefes vermeme sebep olacak şekilde güldüm. Sevmiyorsan niçin alıyorsun ki?

Koltukları çok rahat gözüküyordu. Koyu kahve, geniş iki büyük koltuk karşı karşıya koyulmuştu. İki koltuğun ortasına eski bir halı sermişti. Şimdi şu vintage adıyla normalin iki katı fiyatına sattıkları halılardan... Her yerim ıslak olduğu için bir yere oturmak istemedim. Aramızdaki kısa muhabbetin bitmesine hazır olmadığımı hissedince bakışlarımı açık mutfağın tezgahında uğraşan adama çevirdim.

"Tatlı şeyleri sevmez misin?" Aslında bunu sormama gerek yoktu, Barbaros'un suratı ben kahvemi sigaramla birlikte zehir gibi acı içiyorum diye haykırıyordu.

"Sevdiğim bir tatlı var. Henüz yemedim, yine de bağımlısı olacağımı biliyorum."

Şaka yapıp yapmadığını anlamamın tek yolu öyle olduğunu ummaktı. Sesi o kadar aynı kalıyordu ki, belki de bunun daha komik olduğunu düşünüyor olmalıydı.

Mutfak tezgahının arkasından çıkıp bana doğru yürümeye başladı. Vücudu uzun, ince ancak güçlü gözüküyordu.

"Kahve hazır olana kadar üzerindeki ıslak kıyafetlerden kurtulup duş almanı istiyorum." Yanımdan geçip duvara bitişik olan merdivenlere doğru ilerledi. "Gel."

Üzerimde neden böyle bir etkisi olduğunu bilmiyordum. Hiçbir şey demeden arkasından onu takip etmeye başladım. Sanırım en kısa sürede geçmiş travmalarımın üzerimdeki etkilerini sorgulamalıydım.

Amor Fati | +18Where stories live. Discover now