Üç Fidanın İdamı

Depuis le début
                                    

Kız kardeşim Gülsüm ise geçen yıl Cemal ile evlenmişti. Şimdi de henüz 1 aylık bir kızları vardı. Onlar da bizim evin alt katında kalıyorlardı. Cemal'in annesi de onlarla beraber yaşıyordu. Bu arada Cemal Memo ile beraber çalışıyordu. Yani ortak olmuşlardı.

Babaannem ise dört ay önce hakkın rahmetine kavuşmuştu. Onu da dedemin yanına gömmüş tamamen İstanbul'a taşınmıştık. Halamlar da İstanbul'a taşınınca Memo artık ailesiyle beraber kalıyordu. Ve tamda istediği gibi avukat olmuştu. Devlete çalışmak yerine kendi ofisini kurmuştu. Dernek sayesinde epey çevre de yapmıştı kendine. Cemal'in geçen yıl kendine aldığı evi ofis olarak kullanıyordu. Onlar da amcama hemen biraz uzak bir ev almışlardı.
Mesut'ta babasının İstanbul'da açtığı şirketin başına geçmiş iki yaşında oğulları vardı. Ayşe ikinci çocuğa hamileydi..

İşte bu şekil yılları devirmiştik. Ama benim yüreğimdeki yangın bir türlü geçmek bilmiyordu. Tam üç yıl dört aydır Zafer'siz yaşamaya çalışıyordum. Ona sensiz yaşayamam demiştim ama bir şekilde yaşanılıyordu demek ki. Hâlen bir mezarının olmaması o kadar koyuyordu ki bana. Bazen ölmediğine bile inanıyordum.

Çünkü arada rüyama giriyor benim yanıma gelip saatlerce duruyordu. Bazen de perişan bir halde görüyordum. Gördüğüm rüyalar birbirinin tekrarı gibiydi. Her rüyadan sonra kan ter içinde uyanıyor soluğu Cihan beyin kapısında alıyordum. Ama sanki oğlu vefat etmiş değil gibiydi. Her defasında gözü yaşlı eve tıpış tıpış geri dönüyordum.

Belki de gerçekten oğluna değer vermiyorlardı. Baran olayından sonra Zafer bana ailesiyle olan tartışmasını anlatmıştı. Belki de bu yüzden soğuk kanlılardı. O kadar da değer vermiyorlardı oğullarına. Off, hiçbir şey bilememek o kadar koyuyordu ki insana. Bunu benden başkası anlayamazdı...

"Ulan bu nasıl adalet amına koyayım. Bu nasıl bir düzen? Ülkesi adına birşeyler yapmak isteyenler neden susturulur? Neden kulak verilmez"

Ramo elini arabanın kapısına vurup sinirlenince, kafamı saniyelik olarak ona çevirdim ve arabayı sürmeye devam ettim. "Bu dünya böyle Kardeşim. İnsanlar ne gerçek sevgiden anlar. Nede barıştan yana olur. Yıllardır bu şekil geldi, bu şekil devam edecek. Sokayım böyle hayata. Bir an önce ecelimiz gelse de gebersek"

Tekrar Ramo'ya baktığımda alnını yumruk yaptığı elinden çekip bakışlarını bana dönderdi. "Sana birşey diyeceğim ama sakın bir delilik yapma" dediğinde hızlıca arabanın frenine basıp arabayı durdurdum. Tabi Ramo gelmişimi, geçmişimi sövmekten geri durmadı yine.

Öne doğru savrulduktan sonra o mübarek ağzını tekrar açtı. "Senin o beynini sikeyim anladın mı? Seninle yola çıkan götümü sikeyim" Böyle söyleyince yamuk bir şekilde gülüp kafasına şaplağı geçirirdim.

"Haydi dökül! Yine kimin dedikodusunu yapacaksın amına koyayım"

Sinirle elini kaldırdı. Yola bakarak "Anlatmıyorum ulan. Sür çabuk arabayı"

Zaten merak etmiyordum. Yine kim bilir, kimin dedikodusunu yapacaktı. Elimi el frenine attım. Aşağı indirip kontağı çalıştırdım. Havalimanına yetiştiğimizde arabayı otoparka bıraktım. Ardından uçağa bindik. Çantalarımızı da kabin memuruna vermiştik. Üç saat sonra Ankara havalimanında indiğimizde, bir arabaya binerek tanıdık otelin önüne geldik.

"Saral Otel!!"

Otele giriş yaptığımızda Ramo ile ortak bir arkadaşımız burada yaşıyordu. Ailesi epey zengindi. Ona geleceğimi söylediğimizde direkt olarak bu oteli bizim için ayarlamıştı. Yani kendi otellerini. İstediğiniz kadar kalın ücret alınmayacak demişti. Kendisinden küçük birde erkek kardeşi vardı ve bizden epey küçüktü. Resepsiyonda çalışan arkadaş, bize tek tek yataklı iki oda ayırmıştı. Demek ki onun da haberi vardı.

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Où les histoires vivent. Découvrez maintenant