27 - BÜYÜCÜLER VE TILSIMLARI

Începe de la început
                                    

Bir süre daha ormanın içinden yürüdükten sonra ağaçlar artık geride kaldı. Şimdi bir evin önündeydik. Kız bana dönerek, "Senin evin, değil mi?" dedi. Ahşap evin arka kısmındaydık. Yerde bir kaç odun ve çoktan sönen bir ateşin üzerinde kazan vardı. Burası, evet benim evimdi. Bugün burada değil miydim? Başımı onaylar gibi salladığımda kız, "Güzel. Umut var," diyerek evin arka kapısına doğru yürüdü. Neden öyle dedi? Bu eve neden orman yolundan gelmiştik ve neden arka kısmından giriyorduk? Kızın açtığı kapı bir odunluğa çıkınca içeri girdik. Kapının önünde sırılsıklam olan cübbemin etek ve kollarındaki suyu dışarıya sıktım. Şalımın uçlarını da sıkarak üzerimdeki ağırlığı hafiflettim. Kız da aynısını kendi elbisesi üzerinde yapıyordu. Yukarı doğru çıkan tahta merdivenler vardı. Kız çıkmaya başlayınca ben de onu takip ettim. Yoksa bu eve daha önce girmiş miydi? Merdivenleri çıkınca bir kaç basamak kala üzerindeki kapıyı açan kızın ardından ben de çıktım. Şöminenin olduğu büyük oturma odasına gelmiştik. Karşımda giriş kapısı vardı. Kız bana dönerek, "Ben Gilda, senin adın nedir?" dedi.

Benim adım... Dilimin ucundaki bu isim neden dudaklarımdan dökülemiyor? "Ben..." diyerek düşünür gibi olduğumda kız yine gülümsedi. "Sorun değil. İlk an herkes böyle olur," dediyse de hiçbir şey anlamamıştım. "Ne demek istiyorsun?" diye sormam üzerine hızla konuştu. "Büyücülerden biri tarafından sephelis büyüsüne uğradın. Bu kısa süreli bir hafıza kaybı demek. Tabi kısa olmasının da şartları var. Eğer şartları gerçekleştiremezsen sonsuza dek geçmişini eksik hatırlayarak yaşarsın." Bu anlamsız konuşma ancak bir rüyadan ibaret olabilirdi. Kıza boş gözlerle bakmam üzerine o tekrar devam etti. "Buraya eşinle getirildin," demesi başımın ağrısını devam ettiriyordu. Şaşkın bir ifadeyle, "Evli miyim?" diye sordum. Bu soru karşısında kız elini çaresizce alnına vurdu. "Çok işimiz var. Yürü," diyerek giriş kapısının solunda kalan merdivenlere yürüdü. Basamakların gıcırtısıyla sesi uzaklaştığında ben de ağır adımlarla onu takip ettim. Sırılsıklam üstümden ahşap zemine sular damlıyordu. İçime düşen sıkıntılarla ikinci kata çıktım.

Kız salonun ortasında ellerini beline koymuş, "Bana eşyalarını göster," diyordu. Hırsız mıydı? Benimle kafa mı buluyordu? Bu yabancının evimde ne işi vardı şimdi? Tekrar konuştu. "Evin olduğunu hatırlıyorsun ama evli olduğunu hatırlamıyor musun? Bu büyücü tozları çok karmaşıklaşmaya başladı," dediğinde sıkılmış gibi bir hali vardı. "Hadi. Göster eşyalarını. Sana yardım edeceğim," dediğinde eşyalarımla yardımın ne alakası olduğunu düşündüm. Hem ne yardımı? Benim yardıma ihtiyacım yoktu ki. İster istemez yatak odasına doğru yürüdüm. Kız gardırobun önünde durarak, "Hafızanı geri getirmenin tek yolu gije otudur. Bugünler de mevsimi değil. Bu yüzden hafızasının hatırlamasına yardımcı olacak güçlü bir eşyaya dokunmalısın. Eşyaların da ruhu vardır. Bazen somut bir şey görmek soyut hatıralardan daha kuvvetlidir. Umarım buraya yanında yoğun bir duygu yakalayabileceğin bir eşyanla gelmişsindir," deyince gardıroba doğru yürümeye başladım. Boş gardıropta sadece siyah üniformalarım vardı. Kız tekrar konuştu. "Tahmin ettiğim gibi. Kocanın eşyalarını da almışlar," deyince artık gerilmeye başlamıştım.

"Sen ne anlatıyorsun? Ne kocası, ne büyüsü?" dediğimde kız ellerini şakaklarına götürdü ve ovalar gibi yaptı. "Hafızan gitti diyorum. Yok!" İki elini de birbirine vurarak ileri geri sürttü. Alkış yapar gibi çırptığı elleri sanki gitti bitti der gibiydi. "Beni dinle, pişman olmayacaksın." diye ekledi. Sabır Allah'ım. Sen aklıma mukayyet ol. Üniformayı elime aldım. Elbette ruh taşıyan bu eşyanın içinde bir kımıltı göremedim! Bu kız gerçekten tuhaftı. "Ne hatırlamalıyım?" diye sorduğumda kız açıkça ofladı. "Ben mi bileceğim? Buraya ne ile geldiysen ona dokun," dedi. Kızın boynunu tutup gırtlağını sıkma isteğim çok mu anormaldi? Neye dokunmam, neyi aramam gerektiğini bile bilmiyordum. Üniforma bana bir şey çağrıştırmadı. Kızla mutfağa indik. Eve ait olmayan, bana kalan eşyalara dokundum fakat zaten bu eşyalar geçmiş hayatımda da yoktu. Neden bu kadar rahat ve kuşkusuz hissettiğimi de anlayamadım. Gilda denen kız ise sanki zihnimi okumuş gibi, "Toz yüzünden her şeye çok saf bakıyorsun. Düşün biraz," dedi. Canımı sıkıyordu.

KIŞ GÜNDÖNÜMÜ Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum