Ayağa kalkıp doğrulduktan sonra bir süre beraber buruk bir şekilde kedinin süt içisine bakarak gülümsedik. Nineme baktığım an iç geçirdi. Yavaş adımlarla yanına gidip, yanaklarından öptüm.

"Pamuğum, niye erkenden kalktın? Canın mı sıkıldı? Haydi anlat oğluna"

Ninem ise, bana baktığında dudakları titredi. Bana çaktırmadan alt dudağını ağzına yuvarlatarak dişledi ama gözündeki yaşları gizleyemedi. Elimi yanaklarına götürüp gözyaşlarını teker teker sildim ve yanaklarından öptüm. Kendime çekerek sıkıca sarıldığımda ninemin ağzından yıllar sonra ilk defa o sözleri çıktı.

Titreyen sesiyle fısıldadı "Ben Mustafa'mı çok özledim yavruum!!" dedi ve sesi kimseye gitmesin diye dudaklarını sertçe dişlemeye başladı. O ağladıkça bende ağlıyordum. Daha çok sarıldım. Babamın simasını unutalı o kadar yıl olmuştu ki, acaba yaşamış olsaydı nasıl biri olurdu diye hep merak ediyordum. Ninem her defasında sana çok benziyor derdi.

"Ahmet'ime de birşey olursa ben yaşayamam" omuzları ağlamaktan sarsıldı.

"Babaannem, öyle deme ne olur"

Başımı diğer tarafa çevirdiğimde annem kapıya yaslanmış başındaki eşarbın kenarını gözlerine götürmüş ninem gibi, başını önünden kaldırmadan sessiz sessiz ağlıyordu.

Kime üzüleceğimi şaşırmıştım. Ama bildiğim tek birşey vardı. O da Taksim caddesine gidecektim. Önce amcamı eve yollamam gerekiyordu. Ardından da, Zafer'e görünüp peşimden gelmesini sağlayacaktım. Belki beni orada görürse peşime takılırdı.

Birkaç dakika öylece koltukta bekledik. Ninem biraz olsun sakinleşince annem de kalkıp odasına geçyi. Kapıyı da ardından yavaşça kapatıverdi. Bende babaannemi koltuğa uzattım ve üzerine kalın battaniyemi de attım. Bir süre beklediğimde nihayet uykuya dalmıştı.

Uyuduğundan kesin emin olduğum an bir solukta odama fırladım. Kıyafetlerimi çıkarıp kalın elbiselerimi giyindim.

Dışarıya baktığımda hava sisli ve karla karışık hafif yağmurluydu. İnsanı karamsarlığa sürükleyen bu bu görüntü, yaklaşmakta olan bir tehlikenin habercisi gibiydi sanki. Kalbimde ise büyüyen ve gittikçe daha da korkunçlaşan sıkıntının tanımını yapamıyordum. Beni daha da ürküten şey ise, uzaklardan gelen köpeklerin uluma sesleri oldu Hatta öyle ki normal köpeklere göre garip bir uluması vardı. Belki de bana mı öyle geliyordu, bilmiyordum. Ama bu 16 Şubat'ı hayatım boyunca uğursuz birgün olarak kabul edecektim.

Sessiz bir şekilde tam kapıya gideceğim vakit, ayağım yerdeki bir oyuncağa takılınca başımı omzumun üzerinden çevirip Cemal'e baktım. Cemal ise, gözünü yavaşça açarak esnedi ve sersem gibi bana bakmaya başladı. Boğuk çıkan sesiyle "Nereye böyle? Niye erkenden hazırlanıyorsun?" diye sorunca ağzımı açıp açıp kapattım.

Ben sıkıntılı bir halde sustukça Cemal yataktan kalktı. Ayağa kalkarak yanıma geldi ve sorgularcasına gözümün içine bakmaya başladı."Kardeşim bir soru sordum!! Kargalar henüz bokunu yemeden, nereye bu saatte?"

Bakışlarımı kıyafetlerime çevirdikten sonra huzursuz çıkan ses tonumla "Cemal işim var. Daha sorguya çekme beni"

Arkamı döneceğim vakit, Cemal sertçe omuzlarımdan tuttu. Kendinden emin bir sesle "Bende geliyorum, o vakit" dedi.

Hafif yüksek çıkan ses tonum ve çatılı kaşlarımla "Cemal işim var dedim kardeşim. Bırak beni gidiyorum ben"

"Bekle giyiniyorum" diye diretti.

Oldum olası inatçı insan sevmemiştim ama sevdiğim insanlarda hep en inatçı olanındandı.

Cemal'e bir süre baktığımda İlk başta bütün kuşkularımı kendime saklamayı düşündüm. Sonra bu kuşkular içinde boğulacağımı düşündüğüm an Cemal'e herşeyi anlatmaya karar verdim. Arkamdaki yatağıma geçip kalçamı yasladım. Sıkıntılı ve bir o kadar hızlı nefesler alarak alt dudağımı sıkıntıdan defalarca kez ısırmaya başladım.

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Where stories live. Discover now