"Bu çok sağlıksız!"

"Yapacak bir şeyim yok. Kendim yapsam yemem; bir kere denemiştim, daha da yapmadım zaten." Anladım, demek ister gibi ses mırıldandım. "Ben bu mamaları arabaya bırakayım, akşam on gibi binanın önüne gelirim." Kaşlarımı çattım bu sefer. "Evimi nereden biliyorsun?"

Omuz silkti. "Evin değil bina sadece. Kaldı ki daha geçen gün sizin sokaktaki olay yerini incelerken bana el sallayıp içeri girdin. Körleşmeli miydim o an, bilemedim." 

"Ah, doğru."

Dudağının kenarları neredeyse kulaklarına kadar vardı. "El sallarken, çok tatlıydın. Ama tanrı şahidim ki yanlış anlamana gerek yok bu lafımı." Gülümsedim. "Olabilir tabii, birkaç erkek arkadaşım var. Senin gibiler, doğruca iltifat etmekte sorun yok bence de."

Kaşlarını kaldırdı. "Birkaç? Çok güzel, ne kadar arkadaş canlısısın!"

"Teşekkür ederim. Ağırlar baya, seni de bir süredir ayakta tutuyorum kusura bakma lütfen." Omuz silkti. "Sorun değil, gerçekten. Ağır olan hiçbir şey yok."

"Akşamları ne yemek yiyorsun peki?"

"Genelde dışarıdan hamburger pizza tarzı yiyorum." Ben tekrar 'anladım' der gibi kafa salladım. "Neyse, kendine iyi bak." dedi ve arabasına doğru geri yürümeye başladı. Peşinden koştum ve "Araba kilitli mi?" diye sordum. Evet, der gibi kafa salladı. Sağ cebini bana çevirdi ve ben de bir süre suratına bakakaldım. Anahtarı almamı istediğine emin olduğum anda elimi cebine soktum ve anahtarı aldım. Arabanın yanına vardıktan sonra da arabanın kilidini açtım. Sağ arka kapıyı açtıktan sonra elindeki mama paketlerini arka koltuğa bıraktı. Derin bir 'oh' çektiğini duyduğumda gerçekten kollarının ağrıdığını fark ettim. Vicdan azabı çöktü üzerime o an. Yollarımız ayrılacaktı birazdan. O markete geri dönecekti, ben de hastaneye.

"Görüşürüz!" dedim.

"Görüşürüz!" diyerek bana cevap verdi. Ardından bir süre gidişini izledim sakin sakin. Derin bir iç çekip ismiyle seslendim ona tekrar. Tüm bedeniyle bana döndü ve sadece baktı bana. Bu sefer ilk gülümseyen ben oldum. "Sen memursun, öğleden sonra mesain bitiyordur! Akşam saat yedide binanın önünde ol. Tofu güveci seversin, değil mi?"

Kocaman gülümsediğini gördüm. "Hem de nasıl!"

"Anlaştık o zaman!"

El salladıktan sonra tekrar arkasını dönüp gitti ve ben de arkasından izledim bir süre. Başımı biraz aşağı indirip ellerime baktım. Ellerim tir tir titriyordu. Üzerimde bıraktığı etkiye bakılırsa hiç sağlıklı olmadığı kesin! Ayrıca katil olduğuna inandığım birine hem acıdım hem de ona karşı vicdan azabı çektim. Bunların sonucunda da onu baş başa bir yemeğe davet ettim yani, öyle mi?

İnanılır gibi değil!

Ayrıca ben bu adamı daha geçen günlerde hastanede bana sarktığı gerekçesiyle azarladım. Hayır, ikizler burcu da değilim ki en azından arkasına sığınabileyim!

Pekala, kendi başıma aldım belayı anlaşılan. Bu akşam ya ölüm var ya kalım!

...

Koltuğa oturmuş bir bacağımı sallayarak heyecan içinde onu bekliyordum. Yemekler hazırdı ve tek eksik oydu.

Telefonumun çalmasıyla bacağımı sallamayı bırakıp masanın üzerindeki telefonuma uzandım. Telefonun ekranında tanımadığım bir numarayı gördüğüm için kaşlarımı çattım tabii. Aramayı açtım ve ilk sesin karşı taraftan gelmesini bekledim. "Alo?"

Onun sesini duyduğuma emin gibiydim ama değildim de. Kafa karışıklığım kaşlarıma yansıdı ve kaşlarımı çattım haliyle. "Kimsiniz?"

"Ben Minho. Bilgilerinden buldum aktif numaranı. Bu akşam nöbete kalmam gerekti, yemek iptal oldu. Bunun için çok özür dilerim." Özrü o kadar içten gelmişti ki o an, gülümsemeden edemedim. "Pekala, özür dilenecek hiçbir şey yok. İşin çok daha önemli, hoşça kal."

"Anlayışın için teşekkür ederim. Görüşürüz."

Derin bir iç çekip çoktan kapattığım telefonu yanıma koltuğa koydum. Belki de gelmemesi doğruydu. Tanrı onu benden korumak istediği için bir şekilde iş yerinde mesaiye kalmasını sağladı belki de. 

Ayağa kalkıp masayı toplamaya başladım. Normal bekar evinde birbirinden uyumsuz aile evinden toplama tabaklarımı, kaşıklarımı ve yemek çubuklarını alıp mutfağa geri götürdüm. Ocağın üstünde ısıtılmayı bekleyen tofu güvecine gitti gözüm. Mutfaktan apar topar çıktım ve aynanın karşısına geçtim. Pekala, zaten misafirim geleceği için hazırlanmıştım ve gerçekten kötü gözükmüyordum. Telefonumu elime aldıktan sonra hemen portmantoya gidip kabanımı elime aldım ve mutfaktaki sandalyeye koydum her ikisini de. Tofu güvecini cam bir saklama kabına yerleştirdim ve onun için hazırladığım diğer saklama kaplarıyla beraber bir poşete sığdırdım. içinde yalnızca dört adet saklama kapı vardı ve çok ağır da sayılmazlardı.

Kabanımı üzerime geçirip telefonu cebime attım. Poşeti de tezgahın üzerinden aldım ve kapıya doğru ilerledim. Çıkmadan son bir kez saçlarıma baktım ve evet, hazırım!

Ayakkabılarımı bir çırpıda giyindim ve merdivenleri tek tek inmeye başladım. Sonrasında hatırladığım bir bilgiyle olduğum katta kalakaldım. Çalıştığı karakol neredeydi ki?

red ;; lia + lee knowWhere stories live. Discover now