2.0

393 49 37
                                        

Minjeong'un birkaç gün önce benim için çıkarttırdığı yedek anahtarla beş dakikadır önünde durduğum kapıyı açtım. Yol boyu kafamı toplamaya çalışmış ve konuya nasıl gireceğimi düşünmüştüm. Tahmin edebileceğiniz üzere tabii ki de bulamadım.

İçeriye geçip ayakkabılarımı köşede duran ayakkabılığa bıraktıktan sonra salona doğru ilerledim. Her zamanki gibi geniş koltuğa oturan sevgilimi gördüğümde kalbim acımıştı. Yine de onun için gülümsemeye çalıştım.

Adım seslerinden dolayı bana döndüğünde gülümsememi genişlettim fakat benim aksime onun yüzünde mimik kıpırdamamıştı. Yaptığımız telefon konuşmasından sonra her ne kadar garipsesem de tavrımı bozmadan yanına oturdum. Ben gelirken kötü bir haber almış olabilirdi belki.

— Durgun gördüm seni, iyi misin?

Kolumu arkasına doğru atıp sarılacakken bedenini geri çekmişti. "Neredeydin Jimin?" Daha önce ondan görmediğim tepkiler aldığım için ister istemez afallamıştım. Benimle uğraşıp uğraşmadığını anlamak için birkaç saniye yüzüne baktım fakat oldukça ciddi gözüküyordu.

— Bardaydım, sonra da çıkıp geldim işte güzelim.

Bir süre hafif kısılı gözleri yüzümde gezindi. Onu daha önce hiç bana böyle bakarken görmemiştim. Çok şey gibi bakıyordu, yabancı. "Kimle döndün?" Tanrı aşkına neyin sorgusuydu bu?

— Tek döndüm.

Birden gözleri dolup dudakları titremeye başladığında endişeyle kaşlarım havalandı. Kafasını hayal kırıklığı yaşamış gibi iki yana sallamıştı. "Gözlerimin içine baka baka yalan söylüyorsun." Yalan mı? Yalandan nefret ettiğimi en iyi o biliyordu oysaki.

— Yemin ediyorum ki tek döndüm Minjeong. Neler oluyor anlatır mısın lütfen?

Alayla güldükten sonra koltuktan kalkmıştı. Hâlâ hiçbir halt anlamamış hâlimle merakla onu izlerken yan tarafımızda duran duvara doğru ilerledi. Eğilip yerden bir şey aldığında bunun telefonu olmasını anlamam zor olmamıştı. Tekrar bana doğru gelirken çatlak dolu ekranı görmemle kısa bir şok geçirdim. Telefonunu duvara mı fırlatmıştı o?

"Hemen anlatayım sana ne olduğunu." Gözünden yanağına süzülen bir damla yaşı silip kırık telefonda bir şeyler yaptı. Daha sonra telefonu kucağıma doğru attığında irkilsem de refleksle hemen yakaladım.

Açık ekrandaki fotoğrafı görmemle bedenimden hızlıca bir şok dalgası geçmişti. Minji'nin beni öptüğü anın bir fotoğrafıydı bu. Haberim olmadan çekip Minjeong'a atmıştı büyük ihtimalle. Tanrım... onu kendi ellerimle boğacağım.

— Sevgilim otur açıklayayım.

Kızarmış gözleri sinirle gözlerimin içine bakarken işaret parmağını üzerime doğru doğrultmuştu. "Bana sevgilim deme Jimin!" Duyduğum şeyle bedenimi onu kaybedeceğim korkusu sardığında ayağa fırladım.

— Minjeong cidden göründüğü gibi değil, izin ver açıklayayım.

Sinirle gülmüş ve ellerini saçlarının arasından geçirip geriye atmıştı. "Neyi açıklayacaksın ya? Ryujin bile bardan birlikte çıktığınızı söyledi!" Ne? Bedenim bugün kaçıncı defa yaşadığını bilmediğim başka bir şok yaşarken gözlerimi kırpıştırdım.

Ya şu an bana çok büyük bir eşek şakası yapılıyordu ya da kuzenim bile Minji'ye uyacak kadar karaktersizin tekiydi. İnanın bana hayatımda hiç doğru olanın ilk seçenek olmasını bu kadar isteyeceğim aklıma gelmezdi.

— Tanrı şahidim olsun ki tek çıktım, metroya giderken o çağırdı beni.

Gözlerim dolarken ona bir adım attığımda durmam adına elini havaya kaldırdı. "Sakın yaklaşma." Yapma Minjeong, itme beni kendinden yalvarırım sevgilim.

don't blink • winrinaWhere stories live. Discover now