33. Bölüm "Tutkunun Dansı"

Start from the beginning
                                    

Şimdi büyüdüm...

Ve büyürken ufuktaki şafağın dünyayı aydınlatması gibi yaşamanın hiç de küçüklüğümdeki gibi olmadığı gerçeğiyle aydınlandım. Ölüm, hızlıca koşarken birinin arkadan itmesi ya da yerdeki taş gibi sürekli pusu kuruyor her seferinde gözümdeki yaşı, tenimden akan kana karıştırıyordu.

Ama yine, tıpkı küçüklüğümde olduğu gibi korkmuyordum çünkü alışıyordum. Ferhat denilen adam karnımdan bıçakladığında da sokak serserileri tarafından omzumdan bıçaklandığımda da evimde çıkan yangında da yere vuran dizlerim gibi acıya, korkuya alışıyordum. Ölüm üzerimde dans ettikçe ben aslında ölüm korkusuna karşı çoktan uyuşuyordum.

Karşımdaki cana susamış çeteye bakarken küçükken yere düşüşlerim ve öğretmenimin sözleri yeni açılmış bir çiçek gibi hafızamda canlandı. Şimdi anlıyordum ki insan ölümle de birkaç defa burun buruna gelince bir sonrakini daha kolay daha korkusuz karşılıyormuş. Yine korku vardı, yine ölmek istemiyordum ama şu anki korkum, ölümden ziyade tıpkı annemin canının yanması gibi bana burada bir şey olduğunda Kartal'ın canının çok yanacak olmasıydı.

Kaygı, ruhumu esir aldığında üzerimden soğuk ter boşaldığını hissettim. Öyle ki sanki üzerimdeki tişört sırtıma yapışmış, avuç içlerim suyun içinden yeni çıkmış gibi sırılsıklam olmuştu. Ellerimi pantolonuma silemeden Ferman bir anda belinden silah çıkarıp adamların üzerine doğrulttu ve daha önce hiç duymadığım bir ses tonuyla, "Kıza dokunursanız tek tek derilerinizi yüzerim!" diye haykırdı.

Karşımızdaki iri kıyım adam, alay edercesine kaba bir şekilde güldü. "Sevdiceğine de kıyamazmış."

Ferman ise onu umursamadan geriye doğru bir adım attı ve onların duyamayacağı bir sesle, "Şimdi beni iyi dinle. Birlikte sağ taraftaki duvarın dibine gideceğiz. Duvarla benim aramda güvende olacaksın. Keskin nişancıyım, adamın elindeki silahını indirir indirmez duvar dibindeki yangın merdivenine koş, direkt terasa çıkacaksın. Ben bu itleri halledince seni alacağım." deyince karanlığın içinde gizlenen yangın merdivenini görmeye çalıştım.

Merdivenle aramda aşağı yukarı üç adam boyu mesafe vardı. Ferman silahını ateşler ateşlemez adamlar bana gelene kadar ben çoktan merdivene tırmanıp terasa çıkardım ama bir faydam olmayacağını bilmeme rağmen Ferman'ı onlarla yalnız bırakmak istemiyordum. Başımı iki yana salladım. "Dört kişiler. Ayrıca adamın silahını indirsen bile diğer üçü bıçaklı." Ferman bir adım daha geriye atınca aynı şekilde adımlamak zorunda kaldım. "Sana anında saldırırlar, hepsini vurmaya vaktin kalmayabilir."

Ferman kısık çıkan sesiyle, "Metis vaktimiz yok. Ne diyorsam onu yap." dedi ve vücudundan titreme geçmiş gibi irkildi. "Sana burada bir şey olduğu takdirde..." Cümlenin devamını getirmekten korkarcasına duraksadı. "Amirimin elinde ölmektense bu çetenin elinde ölmeyi tercih ederim."

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Kartal'dan bahsederken Testere filminin meşhur seri katili Jigsaw gibi bahsediyordu. "Kartal'ı biraz abartmıyor musun? Duyan da onu Jigsaw sanacak."

Eli bıçaklı adamlar üzerimize doğru gelmeye başlayınca Ferman dik duruşunu koruyarak, "Testere filmi demek..." dedi ve silahının sürgüsünü çekti. "Son filmini izlemedim, buradan çıkınca izlemeye ne dersin? Mısırlar senden." dediğinde yüzünü göremesem bile sesinin tınısında gülümsediğini duydum.

Sanki karşımızda bizi öldürmek isteyen silahlı adamlar yokmuşçasına kaygısızca konuşuyordu. Ya korkudan saçmalıyordu ya da kendine öyle bir güveniyordu ki resmen ölümle alay ediyordu.

SOKAĞIN DANSIWhere stories live. Discover now