eps 2

3K 369 545
                                    

"özledin mi beni?" sorusunun ardında bıraktığı bakışlarıyla bedenim silahlarla çevreleniyordu adeta. uzun ve geniş mutfağı aydınlatan florasan lambanın ışığı, kahve saçlının kuğu gölü rengindeki lenslerini ortaya çıkarıyordu.

buz tabakalı bir göle adım atmışım gibi inceydi bakışları, ama adımlarımdan oldukça emin olduğumdan şu anda bir sorun yoktu. en azından bu güvenliydi.

gözlerim gözlerine kitlenmişken vücudumun titrediğini hissettim. sözleriyle bile bana bunları yaşatıyorken aklım geçmişe gitti bir kaç dakika. dakikalarımı saniyelere dönüştürerek yanıtladım sorgusuzca karşımdaki oğlanın sorusunu "tanıyamadım?" kendimce onun nabzını yokluyordum, vereceği cevap sonraki bir kaç saatimi etkileyecekti, belki de hayatımı

önümde kusursuz bedeniyle duruyordu, dokunulmaz bir vücudu vardı. bütün buzları kırabilirdi bu gece, umursamazdı.

mutfakta yankı yapan net ve tok sesim ortamda yalnız olduğumuzu yeterince kanıtlıyordu. ağzında emdiği dondurma kaşığının yansımasından kendimi görüyordum. yüzümde hiç bir mimik belirtisi yoktu. kaşığı tutan elini indirerek kaşığı masaya koydu.

beklemediğim bir tepkiyle bana yaklaştı, yavaş hareketleriyle uzuvlarımı gevşetiyordu. nefes alışını net bir şekilde işitebiliyordum, el avuçlarından yardım alarak tezgaha oturduğunda yutkundum. ne halt ediyordu bu?

"ne yapıyorsun?"

tabii ki cevap vermemişti, klasik walco hep böyle yapardı. o gece konuşmaya başladığımızda bile kısa cevaplar vermişti çok iyi hatırlıyordum, onun kelimeleri gözlerine yansırdı. kafasını geriye atarak kendini rahatlattığında kısık bir inleme çıkarttı. bu sürtük sertleşmeme neden oluyordu.

damarlı kollarını kaldırarak gömleğini, bir kediyi severmişçesine özenle okşadı sonrasında düğmelerini yavaşça çözerek göğsünün çıplak kalmasını sağladı.

böyle bir sanat eserini görmek paha biçilemezdi.

durdu, kafasını kaldırarak dalgalı perçemlerinin altından bana baktı. sütlü kahveyi andıran bu saçları soğuk sonbahar gecelerini hatırlatıyordu bana.

dökülen her bir yaprak yakılan bir anıydı, dallarını kurutuyordu ağacın kimsenin bilmediği bu yaprak parçaları. onlardan kurtulmak ağacın tekrardan yeşermesine ve yeni yapraklarına yer verebilmesini sağlıyordu.

belli çizikleri olan çürük kiraz rengi dudaklarını ıslattı ağzını bir sigarayı tutuyormuşçasına araladı.

"hatırladın mı?"

o, sorduğu sorusuna cevap beklerken ben onun gözlerinin derinliklerinde ki denizde boğuluyormuş gibiydim. kullandığı lensleriyle bana bakarken içimdeki tutku harlanıyordu. kendime geldiğimde gözlerinden dudaklarına, dudaklarından boynuna kademe kademe indirdim gözlerimi.

lanet olsun, dövmesi vardı.

o gece bu dövmenin üstünden geçerek defalarca izler bırakmıştım vücuduna, kahretsin o çok güzeldi. güzelliğine daha doyamamışken tezgahtan indi, yanımdan geçecekken kolundan tuttum ve bana dönmesini sağladım.

yutkundum, boynuna yaklaştığımda onu hunharca öpmek ve morluklar bırakmak istiyordum. yaklaştım, dudaklarımı araladığımda işaret parmağını dudağıma koydu. gözlerime baktı ve mırıldanarak konuştu.

"unutma sadece bir gece beraber olabiliriz ve biz o hakkımızı kullandık."

"fazlasını istiyorum." bana döndü, gömleğini tekrardan iliklemeye başladı.

"buradaki işimiz bittiğinde, o geceyi tekrarlayalım..." defalarca, hiç sıkılmadan, zevkle bunu onun için yapardım.

"... son kez."

i need a partner, minsungWhere stories live. Discover now