Patatesler haşlanırken köftelik bulguru ıslatmak için ocağın üstüne suyunu ayarlayıp koyduktan sonra büyük leğenlerden birinin içine de dört paket köftelik bulguru ekleyip diğer yandan malzemelerini ayarladım.

Patatesler haşlandıklarını belli eden sesleri çıkardıkları zaman düdüklüyü dikkatlice kapatıp soğumasını beklerken soğanların ince ince doğramaya başladım, ince doğradığım soğanları bol acı sosla kavurduktan sonra altını kapattım. Düdüklüden çıkardığım patateslerin kabuklarını parmaklarım yana yana soyduktan sonra püre haline getirip soğanlı sosu üstüne döküp güzelce karıştırdım.  

Yufka hamurlaşmasın diye harcı soğuması için köşeye aldığımda kaynayan suyu dikkatlice leğenin içine boşaltıp tahta kaşıkla bulgurları üstün körü karıştırdım, kapağını kapatıp poğaçanın hamuruna baktım.

Nerdeyse kıvamını bulan poğaça hamurlarını biraz daha kendi haline bırakıp çıkardığım büyük tencerenin içine su koyup kaynamsı için altını yaktım.

Su kaynarken dün aldığım salamura yaprakları çıkartıp orta boydan biraz daha büyük olan leğene koyup üstüne su açıp tuzlarından arınmasını beklerken dün kolaylık olsun diğe hazırladığım sarma içini buz dolabından çıkartıp yemek kaşığıyla güzelce karıştırdıktan sonra limonları yuvarlak yuvarlak doğramaya başladım.

Elimi sarmaya sokmadan önce hızlıca poğaçaları yapıp tepsi mayası alması için beklerken soğumuş harcı hatırlayıp hızlıca gül böreklerini de ayarladım ve tezgahın bir köşesine bıraktım.

Sarmaları sararken hem poğaçaları hem de börekleri iki üç defa tepsi boşalt doldur yaparak fırınladıktan sonra sarmaları da ocağa koydum. Makarna salatası ve kısırı on beşer dakikalarda halletikten sonra yorulduğumu hissedip kendime keyif kahvesi hazırladım ve hâlâ açık olan fırını seyrederek yudumladığım kahve bittikten sonra kalkıp mutfağı topladım.

Fınrındakiker çıkıp sarmalar piştiğinde saat sekiz otuzu gösteriyordu, hızlıca bütün yaptıklarımı kapla doldurup ev halkı laf etmesin diye onlara sus payı ayırarak koşar adımlarla çıktım evden.

Sağ elimde beş, sol elimde dört bez poşetle koşar adımlarla kışlaya doğru ilerlerken ilk başlarda bana çok zorluk çıkartan ama sonrasında arkadaş olduğum Tarık beni görmesiyle sürgülü kapıyı açarak yanıma geldi.

"Ah be Hazal ne yaptın yine ?"
İstemiyormuş ayağına yatıyor olabilir ama doldurduğum tabağı saniyesinde bitiren kişilerin başını çekiyordu, o yüzden ona inanmıyordum.

"Çok konuşma da gel al şunları elim koptu"
Hızlıca sağ elime davrandığında kısa bir duraksama yaşamış ardından şaşkınca bana bakmıştı.

"Kız kürdan gibi kolların var sen nasıl taşıdın bunu ? Bak incıteceksin en sonunda belini o olacak !"

Beni düşünüyor olabilirdi ama bunu takıcak havam da değidim, gerçi o havaya hiç girmiyordum ya her neyse.

"Vatan aşkı bu vatan. Beni koruyanlara bu kadarını da yapayım değil mi ?"

"Yap yapmasına da, kendine zarar verme. İncecik bi'şeysin zaten kırılırsın bununla"
Tarık'la konuşa konuşa kışladan içeri girdiğimizde gözlerim her gördüğümde ilki yaşıyormuş gibi ışıldadı tekrardan, askerler eğitim alanında spor yapıyordu. Ahh canlarım benim.

Ben onlara içim geçe geçe bakarken aralarından biri, en muzip olan Hamza beni görmesiyle barfiks çekmeyi bıraktığı gibi gür sesiyle konuştu.

"Hop gençler, Hazal gelmiş"
Onun yüksek olmayan ama gür olan sesiyle yanında spor yapanlar hemen bana döndüler. Şu an kendimi mahalledeki çocuklara çikolata, şeker dağıtan teyzeler gibi hissetmem normal mi ?

Koca koca adamlar. Askerler. Yiğitler. Korkmadan adam öldürüp vatanını koruyan kişiler. Resmen içlerindeki minik heyecanla koşarak yanıma geldiler ve ellerimdeki poşetleri aldılar.

"Berhüdar olun evladım"
Dedim sesime hafif muziplik hafif ton katarak. Hamza beni bozmadan devam etti.

"Ne demek teyze evin şurası sanırım"
Diyerek kışlayı gösterirken içim kıpır kıpır oldu, inşallah evim orasıydı.

Hamza'nın bana takılmasıyla kolunun yetişe bildiğim hizzasına vurdum.

"Git be sensin teyze !"
Yalandan kızmama o dahil yanımızdakiler gülerken Kaan'ın sesini duydum.

"Bu defa ne yaptın ?"
Ben cevap vermeden arkadan Selçuk'un sesimi duydum.

"Ne olur yaprak sarma yaptım de ? Bak aylar oldu yapmıyorsun darılırım"
Hüzünlü çıkan sesine istemsizce gülerken günleri aylar yapması ayrı bir komiğime gitmişti.

"Selçuk ben bir buçuk haftadır buraya taşındım ve bu size dördüncü yemek getirişim"

"Olabilir. Ne olmuş yani? Bak o kadar özlemişim sarmanı, sende amma naz yaptın ha. Ay değil gün tamam sensin"

"Sana iki tane sarma vericem görürsün sen !"

"Ne istersen yaparım affet"
Bunlarla laf dalaşına girmek uğraşmak aşırı derecede hoşuma gidiyordu, hepsi benden büyüktü ama hepsi benden küçükmüş gibi hareket ediyordu.

Ruhumda hissettiğim huzur ile gülerken çoktan yemekhaneye girmiştik.

"Ya Hazal gülme. Affet be abla, küçüğüm tohum büyüklük yap be"
Onun bu haline daha fazla dayanamayıp başımı olumlu anlamda sallarken onlarda ellerindeki poşetleri tezgahın üzerlerine diziyorlardı.

"Tamam o zaman beş tane koyarım"
Az önce onaylamamla yüzünde güller açan kişi gitmiş yerine bana inanmayan gözlerle bakıp 'ciddi misin?' diğen bakışlarını sunmaya başlamıştı.

Şimdi onun dışında ben dahil bütün kışla gülüyorduk çünkü beni gören yemkehaneye gelmişti. Onun için diyorum ya kendimi şeker dağıtan yaşlı teyzeler gibi hissediyorum diye.

Tezgahın bu tarafında olan askerleri zorlukla çıkartmıştım, yani ben hepsini çıkardığımı zannediyordum ta ki sarma tenceresinin başında Selçuk'u görene kadar.

Arkasına geçip kemerinden tutarak iki elimle çekiştirmeye başladım.

"Yaa çık be mutfağından pis hırsız !"
Benim çekişlerim onda hiç bir etki yaratması da ben onu çekmeye devam ediyordum ki yemekhanede yayılan gür sesle herkes oturduğu yerden kalkıp hazır ol konumuna geçmişti bile.

Ben ne olduğunu anlamamıştım ta ki duyduğum soy isim ve tüylerimi diken diken eden görüntüye kadar.

"Hazııır ol ! Binbaşı Özdemir!"
___________________________________________________________________

Nasıldı ???

Umarım hoşunuza gidiyordur.

Aşık olduğum adamı ekliyim dedim he he 😁😁

Sizde seviyorsunuz itiraf edin bakim..bekliyom

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ⭐💬

Komtanım Da KomtanımUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum