Böyle söyleyince Zafer'in zaafım olduğunu yeni farkına varmıştım. Zafer dışında hiçbir Allah'ın kuluyla olmak istemiyordum. Onu biriyle gülerken gördüğüm de herkesi yok etmek istiyordum. Birine güzel diksiyonuyla cevap verince ve daha niceleri...

"Hadi anlat bana. Kardeşimi yaralayan bu kişinin kim olduğunu söylede, belki anlatır rahatlarsın. Çünkü geldiğinden beri gergin görüyorum seni"

Ağzımdan hıçkırık kaçınca acıdan gözlerimi yumdum. Elimi yanağıma götürüp gözyaşlarımı sildim. Dudaklarım titrerken elimi kalbime koyup sertçe vurmaya başladım. "Şuranın, bir erkeğe gönül verdiğini bilsen yine de aynı şekilde düşünür müsün Cemal?"

Cemal'in ağzı şaşkınlıkla dondu. Ardından bakışlarını yanan ateşe çevirdi. Bir süre ses seda çıkmayınca acı bir gülüş bırakarak başımı salladım. Böyle olacağını biliyordum. Tam ayağa kalkacaktım ki Cemal elini bileğime koydu. Keskin gözleriyle yüzüme baktı.

"Nereye gidiyorsun?" diye sordu.

Yüzüne bakmadan sadece yutkundum. Bana lanetliymişim gibi bakmasına dayanamazdım. Ben sadece gönlümü Zafer'e vermiştim. Bundan ne bir yanlışlık, nede bir günah göremiyordum.
Madem günah ne diye bu siktiğim duygu gün geçtikçe içimde yeşerip büyüyordu.

Bakışlarımı başka yöne çevirecektim ki Cemal bir avazda ayağa kalkıp beni kendine çekerek sıkıca sarıldı. Bana sarılınca daha çok ağlayıp kendisine karşılık verdim. Cemal elini belime getirdi. Rahatlamam için sıvazlar gibi aşağı yukarı getirip götürdü. Dakikalar bu şekil geçti. Ben biraz olsun rahatladığımda benden ayrıldı. Gözleri kıpkırmızı olmuş bir şekilde yerine geçip oturdu.

Ağacın üstünde mayışarak uzanan kedi miyavlayınca o tarafa baktık. Cemal'i umursamadan derin bir nefes çektim içime.
O kadar rahatlamıştım ki, beni sadece omzunda soyut yükler indiğinde rahatlayan insanlar anlardı. Aynı saniyelerde içeriden ses gelince Cemal tabureden kalkıp içeri gitti. Sonra da elinde bir bardak su ile geldi. İçmem için bana verdi.

Gülümseyen dudaklarıyla "Memo hala fosur fosur uyuyor" dedi

Hala inanmamış bir ifadeyle acı bir gülümse kondurdum dudaklarıma. "Neden kızmadın? Neden hor görüp kovmadın beni?" diye sorular sordum.

"Ne haddime. Sen sevmişsin bana saygı duymak gerekir sadece. Hem saygı görmek istiyorsan önce sen sevgine sahip çıkacaksın ki başkaları da senin sevgine saygı göstersin" dedi. Dudaklarımı birbirine bastırıp buğulu gözlerle, haklısın der gibi başımı salladım. Çok haklıydı. Her sözü bana rehber niteliğinde idi.

Meraklı ses tonuyla "Kim peki tanıdık mı?" diye sordu bu sefer.

Bir müddet vermedim. Madem bir erkeğe gönül verdiğimi anlatmıştm. O zaman kim olduğunu er yada geç öğrenecekti.

Elimi cebime koydum. Zafer'in bana verdiği tesbihi çıkardım. Avucuma koydum. Kimsenin dokunmasına izin vermeyecektim. Cemal avucumdaki tesbihe baktı baktı. Nereye baktığını çok iyi biliyordum.

Tesbihteki harflere iyice baktı. B harfinin ben olduğumu anladı. Lakin Z harfini çıkaramadı bir türlü.

"Z harfi kim? Zeki mi?" gülümseyerek yutkundum. Zeki kim amına koyayım. Kesin Zafer dersem buna asla saygı duymayacaktı. Ama önce Cemal'i garantiye almam lazımdı. Ne olur ne olmaz diye

"Cemal, sana söylerim ama bana söz ver ikimizin sırrı olacağına"

"Rahmetli babamın üzerine söz veriyorum kardeşim. Hem söz namustur biliyorsun"

"Za-Zafer"

"Hangi Zafer" deyip sol gözünü kısar gibi yapınca kafasında ampul yandı"ZAFER Mİ!!" diye hayretle tekrarladı.

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Where stories live. Discover now