aynı kuyuya defalarca düşen bir aptal

685 73 60
                                    

Aynı kuyuya defalarca düşen bir insan aptal mıdır? Yoksa o karanlık kuyu ona çok tanıdık geldiği için bir başkasının aydınlığında boğulurken her defasında kendisini mi atmıştır? Ben bir aptalsam, niçin Kang Taehyun beni hep en kaybolmak istediğim zamanlarda buluyordu? Beni dibinde çömelip ağladığım kuyulardan çıkarıyordu, her defasında kendimi bir daha atmayacağıma yemin ettiriyor, onu her hayal kırıklığına uğrattığımda ise bana kızmak yerine yanımda kalıyordu.

Odada yanan loş ışık ağırlaşan gözlerimi kısmama sebep oldu, saatlerdir çıplak bir şekilde, onun beni bıraktığı yatağımda tavanı seyrediyordum. Üzerimdeki kalın yorgan çıplak tenimden sıyrılırken ayağa kalktım. Karşımda duran aynaya değdiğinde gözlerim, titrek bir nefes verdim. Acınası bir hâldeydim. Böyle görünmektense kendimi defalarca attığım o kuyunun dibinde oturup ağlamayı tercih ederdim. Çünkü ben o kuyudan atlamadığım her an kendi intiharlarımda boğulacakmışım gibi hissediyordum.

Altıma ince bir şort giyip odanın içinde turlarken karıştırdığım çekmecelerin hiçbirinde bulamamıştım haplarımı, zihnimdeki sesler birer çığlığa dönüşürken benim bedenim terliyor, titrek ellerim çekmecedeki eşyaları dağıtırken susması için yalvardığım o gölgelerin varlığı ensemde soluyor gibiydi. Benim o kuyuda kaybolabilmemin tek yolu haplarımdı. "Seni öldüreceğim Kang." Diye sayıkladım, odadan çıkmak için yürüyeceğim sırada göğsüme çöken sızı başımı döndürdü, ellerim şakaklarımı ovmaya başladı. Bu karanlık odanın içinde ölecek gibi hissediyordum. Ölmek istiyordum. Nefes alamadığım her saniye kuruyan dudaklarımı ıslatıp karşımdaki aynaya bakıyordum, yürüyecek hâlim bile yoktu.

Kang Taehyun ise ben onun ismini sayıklarken odaya girmişti, onu aradığım her zaman beni buluyordu, aramadığımda ise yine bir yolunu bulurdu. Ben haplarımla yaşarken onun kanında olandım sanki, benim bağımlılığım bir avuç hapken onunki kendini defalarca aynı kuyuya atan bir aptaldı. Bendim. Odanın kapısından içeri sızan soğuk esinti yere çömelmeme sebep oldu; gözlerim kısılırken onun sesini işittim, "Hyung." dedi kısıkça. Dizleri üzerine çömelirken elleri yanaklarıma uzandı fakat titrek parmaklarım onun yakasına sarıldığında beni bıraktı.

"Haplarımı çöpe mi attın sikik herif?" Islak irislerim onun gözlerine değdiğinde gördüğüm bakışları nefesimi kesti, öyle soğuk ve umursamazdı ki, nasıl beni düştüğüm kuyulardan çıkaran o olabilirdi? "Hyung bunları almalısın." Dedi, yakasındaki ellerimle onu geriye iterken çatılan kaşlarım avcunun içindeki kırmızı hapları görünce gevşedi. "Bana kendi haplarımı ver." Dedim. Ellerim tişörtüne tekrar sıkıca sarıldı, onu tekrar itmeye çalıştığımda boşta duran parmakları bileğimi sertçe kavramıştı. "Seni dün geceki gibi görmek istemiyorum." Diye fısıldadı, nefesimin kesildiğini hissediyordum; kalbim göğsümden fırlamak üzereyken yorgun bedenimi ayakta tutamıyordum.

"Hiçbir şey hatırlamıyorsun, değil mi?" Diye sordu. Başımı eğdiğimde titrek nefesini işittim, bileğimi saran parmakları gevşerken ben aldığım haplardan daha öldürücü olanın onun dokunuşları olduğunu dün gece öğrenmiştim. Bildiklerimi unutmak için aldığım haplar kanıma karıştığında ise kendimi ona daha sıkı sarılırken buluyordum her defasında. Gitmesini isterken gitmemesi için yalvarıyordum çünkü Kang Taehyun dışında hiç kimse benim nasıl bir hâlde olduğumu bilmiyordu.

Bileğimden usulca çekilen eli çenemi kavradığında kafamı kaldırdı, gözlerimin içine bakarken kaşlarını çattı. "Böyle mi yaşamak istiyorsun gerçekten?" Diye sordu bana, gözlerinde gördüğüm öfke tarif edilemezdi, onun sesini ayıkken işitmeye alışık değildim. Gözümün önüne serilen kırmızı haplara bakarken çenemi saran parmaklarını itmek istedim fakat yanaklarımı daha sıkı tutarken "Almayacak mısın?" diye sordu bana acımasızca. Kırmızı haplara bakarken yutkundum, "Bunlar ne?" diye sordum.

heaven and back, taegyu.Where stories live. Discover now