9| ''I'm crazier than that girl and anyone else.''

En başından başla
                                    

İçimdeki öfke, yerini yorgunluğa bıraktı. Gün boyunca yalnızca oturduğum ve alkol aldığım için halsiz düşmüştüm. Derin derin soluklandım ve saniyeler içerisinde mahvettiğim salonumu inceledim. Bu sırada televizyon ünitesinin üzerinde bulunan dikdörtgen aynadan kendimi buldu bakışlarım.

Acınası bir haldeydim, böyle görmek üzmedi beni. Artık alışmıştım, bulunduğum durumu kabulleniyordum. Ben buydum; hayatım boyunca her zaman, bu olacaktım. Küçükken de aynısını yapardım. Annem beni sevmediği zaman çok öfkelenirdim. Balkona çıkar, annemin özenle ilgilendiği çiçek saksılarını teker teker dışarı fırlatırdım. Çünkü annemin, o çiçekleri benden daha fazla sevmesini kendime yediremezdim.

Sevgi görmedikçe hırçınlaşan, zavallı bir çocuktum ben.

Bir süre, sessizce bekledim. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir yanım gitmek istiyordu. Gitmek ve Jungkook'tan hesap sormak... Öte yandan ise, içten içe bunu istemediğimi fark ettim. Artık onun yüzünü görmek içimden gelmiyordu. Her sarhoş olduğumda yaptığım gibi, kapısına dayanmak ve kendimi acındırmak, yalnızca hor görülmeme sebep olacaktı. Artık kendimi zavallı konumuna düşürmekten bıkmıştım.

Aniden bedenime çöken halsizlikle kendimi koltuğa attım. Alkolün etkisiyle bu halde olduğumu anlamıştım. Düşüncelerim bile birbirine giriyordu. Eğer gözlerimi kapatmayıp, uykuya teslim olmasaydım biliyordum ki, birkaç dakika sonra ayaklanacak ve Jungkook'a gidecektim.

Bunu yapmadım, gözlerimi sıkıca kapattım ve hiçbir şey düşünmeden kendimi uykunun kollarına bıraktım. Yarın sabah uyandığımda hiçbir şeyi hatırlamayacağımın bilincinde, dağıttığım salonumda, huzurdan uzak, rahatsız bir uyku çekmiştim.

***

Uyandığımda kendimi siyah saten kumaşların üstünde, yatağımın yumuşak zemininde bulmuştum. Üstüm değiştirilmişti; büyük beden, dizlerimin birkaç santim üstüne gelen siyah bir tişört giymiş haldeydim. Yatakta oturur pozisyona geçtim ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Tüm bunları kimin yaptığını bilmiyordum. Yine de yersiz umutlara kapılmaktan oldukça uzaktım. Jungkook'un gelmediğine emindim. Jackson gelmiş olmalıydı.

Dün gece yaşadıklarım kesik kesik aklıma dolarken ayağa kalktım. Tamamını hatırlamamak beni mutlu etmişti çünkü, dün yaşadığım hiçbir şey hatırlamak isteyeceğim türden değildi. Hayatıma, dün hiç yaşanmamış gibi devam etmeliydim.

Adımlarımı odanın dışına çevirdiğim sırada, alt kattan gür bir sesin, "Kim Taehyung!" diye bağırmasıyla irkildim. Belli ki Jackson, o gür sesiyle sabah sabah beni korkutmaya çalışıyordu.

Merdivenlerden aşağı indiğimde, direkt olarak salona adımladım. Bakışlarım salonda gezinirken, etrafın tamamen temizlenmiş olduğunu fark etmiştim. Sanki dün gece eşyaları parçalamamışım gibi, hepsinin yerlerini yenileri almış; salonun düzeni eski haline getirilmişti.

Jackson ilk önce sinirli bir yüz ifadesiyle bana baktı. Ardından sakinleşmek adına derin derin soluklanmaya başladı, "Kendine zarar vermediğin için sevinmeli miyim? Yoksa, her seferinde olduğu gibi Jungkook yüzünden bu halde olduğunu bildiğim için, sinir krizi mi geçirmeliyim?"

"Hiçbir şey yapmana gerek yok."

"Otur ve anlat."

"Anlatacak bir şey yok."

"Kavga mı ettiniz?"

"Hayır."

"Seni üzecek bir şey mi yaptı?"

"Jungkook beni ne zaman mutlu etti ki?" dedim, tebessüm ederek. Ardından tam karşısına oturdum. "Her zamanki şeyler işte."

"Düzeldiğinizi sanmıştım." derken en yakın arkadaşımın üzüldüğünün farkındaydım. Jackson, Jungkook'u son zamanlarda gerçekten sevmiş, alışmaya başlamıştı. Ve hatta, Changwook'tan bile daha fazla değer verdiğini kendisi kabul etmişti. Şimdi ise hayal kırıklığına uğramış gibiydi. Jungkook, herkesi yüzüne yerleştirmiş olduğu maskeyle kandırmayı başarıyordu.

Love Me Harder | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin