12| ''You would appreciate me for not doing any more to you.''

Start from the beginning
                                    

Jungkook çocuklarına el salladığında, fazlasıyla rahattı. Etrafta çocuklarla ilgilenmek için sayısız görevli vardı. Olmasa bile Jihyo kardeşine göz kulak olacak kadar büyüktü. Taehyung ayağa kalktığında, Jungkook sağ kolunu eşinin omzuna attı ve kendisine çektiği sırada, rengi gittikçe açılan pembe saçları öptü.

"Hadi gidelim, güzelim."

"Jihoon ağlayacak gibiydi."

"Hayır." Dedi, Jungkook. Jihyo gibi o da oğlunu çok iyi tanıyordu. "Yalnızca ağlamaya çalıştı. Böylelikle seni ikna edecek ve burada kalmayacaktı. Sonra Legoları gördü ve aklı tamamen karıştığı için ağlamaktan vazgeçti."

Taehyung, Jungkook'un sözleri üzerine kıkırdadı. Jihoon bunu yapabilecek türden bir çocuktu. Öte yandan Taehyung ise, buna rahatlıkla kanabilirdi. Söz konusu ailesi olduğunda fazla hassastı. Sol elini eşinin beline attı ve başını omzuna yasladı. Bir süre yanağını eşinin omzuna sürttüğünde, gözleri kapanır gibi olmuştu. Kendisini toparladı ve güzel gözlerini açıp etrafa baktığı sırada, dalgın bir şekilde konuştu:

"Bazen onu zorladığımız için gerçekten kötü hissediyorum. Ama sonra düşünüyorum da buna gerçekten ihtiyacı var. Jihoon'un bu zamana kadar Jihyo dışında oyun oynadığı bir kişi bile yok."

İkili odalarına dönmek üzere asansöre yöneldikleri sırada Jungkook, "Sanırım bu biraz da bizim suçumuz." Dedi.

Asansör boştu. Taehyung buna güvenerek, sırtını asansörün cam kısmına yasladı ve kalçasını demir tutamağın üzerine yerleştirdi. Elleri, eşinin vücuduna nazaran fazla ince kalan belini bulduğunda, üzerine doğru çekti ve aralık bacakları arasına, Jungkook'un sağ bacağını kabul etti. Jungkook tutunmak amacıyla ellerini cama yasladığı sırada, Taehyung'da çekingen bir tavırla konuştu:

"Neden böyle düşündün?" diye sordu. Sanki duyacağı şeyden korkuyor gibiydi. Alt dudağını büzdü, dolgun ve canlı kırmızı bir renge ev sahipliği yapan dudakları ve bulundukları pozisyon Jungkook'un, Taehyung için atan kalbini hızlandırdı.

Jungkook ölüyü andıran simsiyah gözleriyle Taehyung'un suratına boş boş baktı. "Ne düşündüğümü hatırlamıyorum." Derken, tamamen samimiydi. Taehyung, Jungkook'un aklını başından alıyor; Jungkook bazen neden bu hayatta var olduğu gerçeğini bile unutuyordu. "Ne konu hakkında konuştuğumuzu bile unuttum."

Taehyung eşinin tavrını sevimli bulmuştu. Biraz çapkın ve cilveli biraz da tatlı bir kıkırdamayla, eşine karşılık verdi. Jungkook eşinden çarçabuk etkileniyordu ve eşi buna bayılıyordu. Jungkook'un kendisine olan zayıflığı hoşuna gidiyordu; ıslak bir öpücük, Taehyung'un kucağına oturması, tatlı bir gülümseme ve her zaman aşinası olduğu çıplak, esmer bedeni görmek bile kendisini bambaşka bir dünyada bulmasını sağlıyor, tüm algıları ve benliğini yalnızca Taehyung'a adıyordu.

"Bazen düşünüyorum da..." derken, Jungkook'un sesi hırıltılı ve kalın bir tonda çıktı. Taehyung en çok da buna bayılıyordu. Başını geriye attı, Jungkook'un sıcak dudakları, çenesinin hemen altıyla buluştuğunda tüylerini ürpertecek türden ıslak bir öpücük kondurdu. "Nasıl senin gibi bir kocam varken, yedi gün yirmi dört saat seninle sevişmeden duruyorum? Gerçekten aklım almıyor."

Taehyung yalnızca Jungkook'un değil, çevresindeki herkesin aklını başından alabilecek kadar eşsiz bir güzelliğe sahipti.

Kiraz çiçeği pembesi saçları vardı; saç uçları biraz daha açık tonlardaydı, pamuk şekeri andırıyordu. Göz kapaklarının biri çift, biri tekti. Güldüğünde kısılıyor; aynı zamanda dolgun dudakları küçülüp, kare şeklini alıyordu. Bal rengi kahverengi gözleri Jungkook'u her bulduğunda, eşi kendisini yeni, bilinmeyen bir alemde buluyordu. Taehyung'un gözleri bir sonsuzluktu; Jungkook ise o sonsuzlukta kaybolmak ister gibi dikkatlice, her an eşini izliyordu.

Paradise | TaekookWhere stories live. Discover now