11| The sensitive heart tired of lies.

ابدأ من البداية
                                    

Küçük kızın, babaları farkında olmasa bile durgunlaşmasının sebebi buydu. Tüm bunları düşündüğünde mutlu olamıyor, dokuz yaşında olmasına rağmen, minik kalbinde derin yaralar açılıyordu.

Jungkook, dakikalardır pembe kapının önünde dikiliyordu. Odaya girecek ve kızıyla konuşacaktı fakat sanki baba olan o değilmiş ve küçük bir çocukmuş gibi endişeleniyor; kızıyla olan konuşması olumsuz geçerse ne yapacağını düşünüp duruyordu. Sonunda ritimlerinin hızlanmaya başladığını hissettiğinde düşünmeyi bıraktı ve ciğerlerini şişirecek türden derin bir nefes alıp, üç seferde, yavaşça üfledi. Bu onun kendisini sakinleştirme tekniğiydi. Hiçbir zaman işe yaramıyordu fakat Taehyung bunu denemeye devam etmesi konusunda fazla katıydı ve eğer yapmaz ise kocasını azarlıyordu.

Pembe kapıyı yavaşça araladı. Jihyo artık yatakta uzanmıyordu. Çalışma masasına oturmuş resim çiziyordu. Kapısı açılınca bakışlarını, kapının önünde dikilen babasına çevirdi. Her zamanki neşeli tavırlarından eser yoktu. Durgun bir şekilde, "Bir şey mi oldu, baba?" diye sordu.

Jungkook başını hafifçe sağa eğdi ve ensesini kaşıdı. Çekingen tavrı, irileşen, siyah, parlak gözleriyle çok tatlı gözüküyordu. Jihoon babasını genelde bir tavşan olarak çiziyordu; Yüzü küçük ve sevimliydi. İri gözlerini, ince, pembe dudaklarını, yüzüne göre büyük olan burnunu ve çoğunlukla topladığı siyah, uzun ve kıvırcık saçlarını kendisine göre bir şekilde resmederdi. Alt bedeni ise oldukça iri ve kaslı oluyordu. Bunu anımsadığında durgun haline nazaran, dudaklarını birbirine bastırarak gamzelerini ortaya çıkardı ve tatlı bir tebessüm etti. Babası sert görünüşünün altında çok sevimli biriydi.

Bu sevimli tavrını sürdüren Jungkook, "Alışverişe gidecektim. Sen de benimle gelmek ister misin?" diye sordu. Bu sırada kızının yanına doğru ilerledi, "Hem de... her zaman yaptığımızı yapar ve yol boyunca muhabbet ederiz."

Jihyo, bu sözler üzerine babalarının hâlâ küs olduğunu sanmıştı. Dudakları büzüldü. Hiçbir şeyin düzelmediğine inandığı için bir kez daha hayal kırıklığına uğramıştı. "Jihoon ve babam ne olacak?"

"Onlar evde kalacak, bebeğim. Biz baba kız gideceğiz."

Jihyo kaşlarını çattı. "Neden sürekli Taehyung babamı evde bırakıyoruz?"

Jungkook yanlış anlaşıldığını ancak o an fark edebilmişti. Kızının kendisine göre oldukça küçük olan yatağına, Taehyung'un sözlerini hatırladığında, kırılmasından çekinerek oturdu. Dirseklerini dizlerine yasladı ve çalışma masasında oturan kızına eğilerek, "Taehyung babanı evde bırakmıyoruz. Jihoon bugün çok yoruldu. Havalar oldukça serin ve ikinci kez dışarı çıkarsa hastalanabilir. Taehyung babanda böyle düşünüyor. O yüzden evde kalacaklar."

"Yani... Babamla konuşuyor musunuz?"

"Tabii ki de konuşuyoruz, güzelim. Neden konuşmadığımızı düşünüyorsun?"

"Bugün onu evde bıraktık."

"Evet, hasta olduğu için evde kaldı."

Jihoon babasının sözlerine karşılık, meydan okurcasına kaşlarını kaşlardı. "Taehyung babam yalnız kalmayı sevmez. Eminim ki, çok hasta olsa bile bizimle gelmek isterdi ama biz onu evde bıraktık."

Jungkook bazen iki çocuğunun da tıpkı Taehyung'a benzediğini düşünüyordu.

Köşeye sıkıştığını fark ettiğinde yanaklarını şişirdi ve bakışlarını, pembe ve krem rengi ağırlıklı odada dolaştırdı. Ne söylemesi gerektiğini tam olarak kestiremiyordu. Geçen sefer arabada konuştukları konuları hatırladığında, Jihyo'nun ilişkileri konusunda -daha çok Jungkook'un artık eşini sevip sevmediği konusunda- endişeleri olduğunu biliyordu. Bu sebepten, "Küçücük bir sorunumuz vardı ama hallettik." Dedi ve içten bir şekilde gülümsedi.

Paradise | Taekookحيث تعيش القصص. اكتشف الآن