1: ''Tanışma''

Começar do início
                                    

Elleri kan lekeleriyle doluydu, artık o da kanıyordu. Utanmadan bana "Canın acıyor mu?" diye sordu.

Sağ elimle hâlâ kanayan burnumu sıkıca tutarken gülmeye başladım. Sesim boğuk ve gülünç çıkıyordu. "Sen deli misin? Kendi haline bakmadan canımın acıyıp acımadığını soruyorsun. Siktiğimin eli parçalanmış."

"Ne fark ettim biliyor musun?" Joohyuk kaldırımda tam dibime oturdu.

"Ne?" dedim, sahiden umursamıyordum. Öylesine sormuştum.

"Bence sen bugün bana âşık olacaksın."

"Siktir oradan."

"Sahiden." dedi, gülmeye başladı. Gülünce kırışan burnu sevimliydi. "Bugünden sonra bana fena âşık olacaksın."

Ayağa kalkmaya çalışmadım, ondan kurtulmaya da. Sadece omuzlarımı silktim, "Belki," diye yanıt verdim, "belki olurum."

"Seni hastaneye götüreyim." dedi.

"Param yok. Son param siktiğimin herifindeydi, onu da kaybettim."

"Kalk hadi." dedi, beni kolumdan tuttu. Zaten kanlı olan beyaz tişörtüm daha da beter duruma gelmişti.

"Bırak," dedim, "tişörtümü mahvediyorsun."

Bir kez daha güldü. "Deli herifin tekisin."

Tekrar "Belki." dedim.

"Başka kelime bilmiyorsun, hadi kalk, seni hasteneye götüreceğim. Herif burnunu kırmış."

"İyi ya, artık beni beğenmezsin." Bakışlarımı yüzüne çevirdiğimde, ıslanmış bir kedi gibi mahzun bakıyordum. "Kırık bir burunla güzel gözükemem sana."

Joohyuk, dalgalı sarı saçlarıma dokunmak istediğinde sol elimle onu engelledim. Hiç bozulmadı. "Çok güzelsin," dedi, "bir burunla güzelliğin gölgelenmez. Kusurlarınla seni daha çok severim."

Bu defa beni kaldırmasına izin verdim.

***

Kırık burnumla Joohyuk beni sevmeye devam etti.

Bir sene sonra yurttan ayrıldım ve Joohyuk'un yanına taşındım. Joohyuk'un annesi yargıç, babası yazılım mühendisiydi. Müthiş zenginlerdi. Dört katlı, müstakil bir evleri vardı, en alt katı, bizim Joohyuk'la yaşadığımız bölümdü ve yatak odamızın kapısını açtığımızda karşımıza güzel, kocaman bir havuz çıkıyordu. Orada defalarca yüzdük, seviştik ve partiler verdik.

Yazın hep birlikte Busan'a, Joohyuk'un memleketine gidiyorduk. Orada daha mütevazi, daha küçük bir yazlıkları vardı. Gitmek istemiyordum, kendimi fazla utanmaz hissediyordum ama Joohyuk'un ailesi beni inanılmaz seviyordu; daha doğrusu, bana acıyorlardı.

Bana acımalarına göz yumduğum vakitlerde bende onları çok seviyordum. Bir ailem varmış gibi hissediyorum, tuhaf, sevgiyi onlarla birlikte öğrendim.

Sevginin tamamen sahte bir şey olduğunu da.

On dokuz yaşıma ayak bastım. Joohyuk, Kaliforniya'ya taşınmayı teklif etti. Babası, bize çoktan bir ev almıştı. Demiştim ya, müthiş zenginlerdi. Onlar için bu para hiçbir şey demekti.

Like California | TaekookOnde histórias criam vida. Descubra agora