Duraksayan eliyle birkaç saniye öylece durdu. Sonra gözlerinde anlayışlı bir ifade belirdi. Derince yutkunmasını izlerken mırıldanmaya devam ettim. "Ya seni tanırlarsa İhsan? Ya onlara haber verirlerse ve seni vururlarsa-"

"Aşkım, hayatımın anlamı... o işler öyle kolay değil. Bak bana. Panikledin şuan." İhsan anlayışlı sesiyle benimle konuşmaya başlarken alnını alnıma yasladı. Burnunu bilerek burnuma sürterken, "Yakında asker karakolu var bebeğim. Ayrıca dedikodu bütün köyü kapsamıyor. Ağlama bak kıpkırmızı oldu burnun yine." diye fısıldadı mahmur bir şekilde. Öyle bir bakıyordu ki hiç kıyamıyor gibiydi. Bir kez daha yalvarsam belki de istediğimi yapardı. Ne istersem önüme seren bir adamdı İhsan.

Peki bundan neden dönmüyordu?

"Boş ver İhsan. Başka yol bulurum. Gidelim."

İhsan ilk önce gözlerimin altını okşadı yavaşça. Cevap vermeyi reddetti. Elimle elini daha çok sıktım. Evet de! Geri döneceğiz de! Neden cevap vermiyorsun?

Dudaklarını yavaşça yüzüme yaklaştırdı. İlk önce göz altımı öptü. Ağlamaktan kızarmış gözüm sızladı. Daha sonra burnumu öptü. Islak dudakları yavaşça yanağıma kayarken, "Bugün bunu halledeceğiz sarışın." diye fısıldadı. Öyle bir şekilde söylemişti ki geri adım atmayacağını anladım. Sinirden kafama kan fırladı sanki. Ona bağırmak için ağzımı açtığım anda ne yapacağımı anlamış gibi dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ona bağırmak için açtığım ağzıma dili girdi ve beni beklemediğim bir yerden vurarak öpmeye başladı.

Gözlerimden birkaç damla daha akarken bütün bedenim gevşedi ve ona karşılık verdim. Aklım uçtu sanki. Siktir, korkuyordum. Deli gibi hem de ama bu cennette adem ve havvanın aklını çelen yılan gibi davranan adamla istediğime ulaşabilmem mümkün değildi.

Son kez üst dudağımı öpüp beni serbest bırakırken, "Eğer Ayşegülün olayını çözmezsen asla kendini affetmeyeceğini biliyorum." diye mırıldandı. Sözleriyle kaşlarım çatılırken o güldü ve hızlıca bir kez daha öptü. Kaşlarım gevşedi. "Ve yakında asker karakolu var derken dalga geçmiyordum. Hatta birkaç arkadaşım orada görevli. Sonra uğrarız belki, hm?"

"Aklımı çeliyorsun şuan-"

"Hep sen mi çeleceksin?"  İhsan bir elini enseme kaydırdı ve yavaşça okşadı. "Bırak bir kere de ben çeleyim."

"Sen hep aklımdasın zaten." dedim gözlerim yüzüne kitlenirken. Yakışıklı suratı güleç bir ifadeye bürünmüştü. Sadece beni izlemek bile mutlu ediyordu. "Çelmene gerek yok."

"Gayet de gerekiyor. Haftalardır planladığın şeyden vazgeçmene izin vermeyeceğim. Tek yapmam gereken şey kim olduğumu söylememek. Ayrıca..." İhsan'ın yüzü düşünceli bir ifadeye büründü. "Ayşegülün ailesinin çalıştığı tarla aileme aitmiş. Orada olmam gerekiyor. Benim de sorularım olabilir."

Bu aklımdan çıkmamıştı ama yeni duymuşum gibi irkildim.

Karaul ailesi...

İhsan tepkime bakarken elini üstümden çekti. Düşünceli bir halde beni incelerken eliyle bir kez daha göz altımı okşadı.

"Şimdi, yüzünü yıka ve yola devam edelim. Öğrencin seni bu dağılmış halinle görmesin."

Kendimi toparlamıştım dışarıdan ama içten içe hala panik havasındaydım.

Köy yoluna giren araç sarsılmaya başladı. Elimle kenarı tutarken İhsan navigasyonu takip ediyordu. "Ayşegül ailesine haber vermiş yani, öyle mi?" diye sorgulayan İhsan biraz öne eğildi ve etrafı inceledi. Köy uzaktan görünüyordu artık. Buradan bile ondan fazla hane saymıştım. Seyrek seyrek yerleşmişlerdi. Tarlalar görünür durumdaydı. Kilometrelerce tarla görmüştüm buraya gelirken. Birçoğunun belki de hepsinin tek bir aileye ait olması içimde rahatsız edici bir hissin yükselmesine neden oldu.

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now