"Birşey yaptığım yok. Eli kolu rahat durmuyor sadece. Fazla yaramazlar!!"

Gözlerimin içine bakarak konuşunca, yeşilerimi başka bir yere tutundurma ihtiyacıyla başka yöne kaydırdım. O ise dudaklarıma üfler gibi bakmaya devam etti

"Haydi şimdi geç otur. Kahvaltı yaptıktan sonra bir ilaç daha içmen gerekiyor. Yoksa baş ağrın tekrar nükseder" dedi.

Baş ağrımın yarına kadar geçmesi gerekiyordu. Çünkü vizelerim başlayacaktı. Allah'tan Tekin hocanın sosyoloji sınavına girip iki gün sınavlara girmeyecektim. Ama sınav takvimine göre sonraki günlerde üst üste vize sınavlarım başlayacaktı

Tekin hoca aklıma gelmişken "Tekin hocayla konuştun mu?" diye sordum. Başını hafiften sallayıp dudaklarımda ki mavileriyle "Konuştum ama sende bundan sonra dik başlılık yapma. Laflarına dikkat et. Sonuçta öyle yada böyle o senin hocan" diye noktaladı

Eyvallah anlamında başımı salladım. Ama sözlü olarak teşekkür etmedim. Bu adama teşekkür etmek içimden gelmiyordu. Ki teşekürlük bir durum yoktu. Başıma ne geldiyse bu ve bunun köpekleri yüzünden gelmişti. Bileklerimi kurtarıp geriye doğru çekildim. Tekrardan koltuğa oturdum. Ardından aklıma gelmiş olacak ki, yüzüne bakmadan "Sana buraya geldiğimi kimseye söyleme dedim. Niye ilk fırsatta Ramazan'a anlatmaya kalmıştın?" Sesimin tonunda hayal kırıklığı peydahlandı. Bir an, kafamı kaldırıp göz göze geldiğimizde boğazını temizleyerek bakışlarını yere indirdi

Fısıltılı bir tonda "Özür dilerim. Bir an düşünemedim. Ama sende beni zorladın" diye söylenip dudaklarını birbirine bastırdı.

Mühim değildi. Sonuçta benim için hiç kimseydi bu adam. Anlatmasına çokta şaşırmadım açıkçası. Birincisi, Farklı ideolojiden insanlardık. Onu geçtim ikinci ve en önemlisi sebep ise amcam ile olan münasebetinden dolayı 8 yıl hapis yatmıştı.

"Niye özür diliyorsun ki. Yani anlatacağını biliyordum zaten. Benim için ekstrem bir durum değil di!!" Susacak gibi olsamda devam ettim "Amcam ile olayınız malûm. Şaşırmadım çok" deidm ve elimi açlıktan guruldayan karnıma attım. Dakikalardır beni rezil etmesin diye göbeğimi olabildiğince içime çekip, nefesimi tutmuştum.

Keskin bir bıçak gibi sinirle bana bakıp dudaklarını araladı "Amcan ile problemim sadece beni ve onu bağlar. Sana düşman falan değilim. Bunu aklının bir yerine kaz artık"

"Neyse ne işte. Kahvaltı hazırlayacaksan yap artık. Eve gitmek istiyorum" gözlerimi ondan alıp"Daha fazla burda durup seninle sohbet etmek istemiyorum" dedim

Sinirlerim biraz da olsa dinmişti. Çünkü biraz daha sinirlenirsem kulaklarım yine ben buradayım diye bağıracaklardı.

"Az önce neden yanıma yaklaştın?" diye sorunca afalladım. Ne alakaydı ya şimdi. Off amına koyayım acil bir yalan bulmalıydım. Lakin ben yalanlardan nefret ediyordum.

Gerçeği söyleyerek "Niye kaşeni üstüme attın. Buz gibi odada üşümüyor musun sen?" gözlerini kısınca devam ettim "Günahım geldi sana" dedim alay eder gibi.

Önce ağzı açık şaşırdı. Sonra da kaşlarını havaya kaldırıp keyifle konuşmaya başladı "Vayy" dedi dudak bükerek "Bu yüzden mi bana yaklaştın. Tabi beni izlediğini de es geçiyorum" diye devamını getirdi.

Keyfi iyice yerine gelmiş, bir avazda koltuktan kalktı. Yanıma ağır bir şekilde yürüyüp, sağ eliyle de hilal bıyıklarıyla oynamaya başladı.

Tekrardan keyifle ağzını açtı "Kulakların neden kızardı peki?"

Ulan kulaklarım mı kızardı şimdide. Yada ben niye şuan acayip derecede utanıyordum. Öte yandan ben niye bu adamın gözlerine bakamıyordum ki. Eee bunu neye bağlayacaktım şimdi ben.

PARÇALI HAYATLAR     SAĞ-SOL.  Where stories live. Discover now