28. DEDİKODU

Magsimula sa umpisa
                                    

Cevap veremedim. İhsan hafifçe güldü. Sonra hızlıca yanağımı öptü. O kadar hızlıydı ki kalbim hopladı, kalp krizi geçireceğimi sandım. Sonra nazikçe elimden tuttu ve yolcu kapısına sürükledi. Kapıyı açıp donmuş bedenimi bindirirken, "Bunu bir istişare edelim sonra." demişti. Ellerimi birbirine kenetleyerek oturduğum yerden kafamı kaldırarak ona baktım. Hevesliydim. Hem de deli gibi. İhsan emniyet kemerine uzandı. Dibime girerken  yavaş hareketlerle takmaya başladı. Kemer başlığını yuvasına takarken, "Çok derin konuşacağız bu konuyu hocam." diye fısıldadı. Aralanan dudaklarımla dibimdeki kırmızı dudakları izledim. Siktir, tam öpme mesafesindeydi şuan. Dudaklarım sızladı ve titredi. Yakasından tutup onlara yumulmak istiyordum.

İhsan'ın da gözleri dudaklarıma kaydı. Sonra çok hızlı bir öpücük bıraktı. Gözlerimi kırpıştırırken o geri çekilmiş ve kapıyı kapatmıştı bile. Koca araçlar bile bizim aracın görüş açısını kapatıyordu -iki yanımıza da minibüsler park etmişti- o yüzden İhsan'ın içeri eğildiğini bile göremezdi sokağa giren insan. O yüzden gönül rahatlığıyla onun önden dolaşıp şoför tarafına geçmesini izledim. 

Açık kapıdan hızla binip kapatırken hızlıydı. Elini anahtara attı ve arabayı çalıştırdı. Aynı anda klimayı da açarken, "Buz gibi oldu içeri," diye homurdandı. Bana yandan bir bakış attı. "Montunu çıkarma içerisi ısınmadan." 

Gülümseyerek onu izledim ve başımla onayladım. Gözlerimi asla yüzünden ayırmıyordum. Onun her halini aklıma kazımak istiyordum.

Kendi kaşe montunu çıkardı. Anında kaşları çatılırken, "Sen ne diye çıkarıyorsun?" diye çıkıştım. Elimle montunu tutmuş ve yeniden üstüne giymesi için ona ittirmiştim. İhsan, "Araba zor kullanılıyor bununla." dedi. "Bebeğim bırak da arkaya koyayım."

"Soğuk içerisi!" diye direttim. İhsan ona montunu uzattığım elimi tuttu ve kendine çekip üstünü öptü. Kalbim bu hareketine hopladı. "Bana montumu uzatan elini yerim." Bir kez daha elimi öperken elimi çekmeyi sonradan akıl edebildim. Sulu sulu öpmüştü bir de. Yanaklarım artık domatese dönerken, "Of İhsan." dedim. İhsan sırıttı.

Montu pes etmişlikle arkaya attım. İhsan yeterince ısınan motorla aracı hareket ettirirken, "Eve mi gidelim?" diye sordu yandan bana bakış atarak.

"Evet, daha bitiremediğim sınavlar var ve," Yutkundum. Belimdeki sızı kendini gösterirken, "Hala çok yorgunum." diye fısıldadım. İhsan aracını hızlandırdı ve caddeye soktu. Kemerime tutundum. "Acıyor mu?" diye sorarken sesi boğuktu. Ona hızlıca bir bakış attım. Caddeye bakıyordu.

"Acımıyor da sızlıyor biraz." 

"Eczaneye uğrayalım mı?"

"Ne gerek var? Seninkiler yetti aslında." diye mırıldandım kalabalık kaldırımlara bakarak. İhsan homurdandı. "Çok mu zorladım gerçekten? Aşırı kibar davranmak için kendimi yırtmıştım." Gözlerini bana çevirmeden önce arabayı kırmızıda durdurdu. Önümüzde ilk zamanlarda bindiğim minibüs vardı.

"Ya kalçam iyi zaten İhsan. Belim-" dedim gözlerimi kaçırırken.. Yeşilleri o kadar güzeldi ki. Bana bakarken parlıyorlardı ve ona düşmemek benim içim imkansız hale gelmişti. Zümrütlerini asla benden ayırmadı. Hatta baskı yaptı. "Çok mu ters hareket yaptırdım sana?"

Fark etmeden yapmıştı. O anki azgınlıkla normaldi.

"Yok ya ben spor yapmadığım için hamlanmışım." diyebildim ağzımın içinde. İhsan'ın gözleri büyüdü. Ben de ağzıma çakmak istedim.

Spor mevzusunu unutmuştu. Ne diye hatırlatmıştım ki!

"Nedim, biz seninle spor yapacaktık. Bak iyi hatırlattın."

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon