XIV

39 4 0
                                    


Genç adam bocalıyordu.

Kafası bılanıyor, dili peltekleşiyor ve kulakları algılayamıyordu. Bu aralar ne yapacağını bilmiyordu.

Kanlı ellerini yıkarken bir yandan kendi durumunu bir yandan da bir süredir aklında olan hiç gitmemişti ki zaten adamı düşünüyordu. Son birkaç haftadır kafasındaki öncelikler listesi onun yüzünden her gün değişiyordu ve bu artık onun canını sıkmaya başlamıştı. Onun bir amacı vardı. Bu berbat Dünya'dan göçüp gitmeden önce iş üstünde olduğu görevi bitirmek, belki de ondan sonra da mutlu bir şekilde ölmek istiyordu.

Ama hayır illa bir aksilik onu buluyordu. Gerçi mavi gözlü adam onun için bir aksilik miydi henüz o da bunu bilmiyordu, Haru'nun da canını en çok bu sıkıyordu.

Ellerini yıkayıp üstünü düzelttikten sonra telefonuna baktı ve ofisten çıkmak için hazırlandı. Bu aralar kan kusma sıklığı biraz daha artmıştı ve bu onu biraz endişelendiriyordu. Kendine vermiş olduğu sözleri tutmak konusundaki inatçılığı yüzünden bu halde olduğunun elbette farkındaydı ancak hala endişelenmekten fazlasını yapamayacağını biliyordu. Kemoterapiye gidemezdi, ofistekilere söyliyemezdi, görevden çekilemezdi ki bu en başta asla yapmayacağı şeydi pek bir seçeneği kalmıyordu kısaca. Derin bir nefes aldı ve hızlı adımlarla ofisten çıkmak için ilerledi.

Otoparktaki arabasına binerken genç adamı nerde bulabileceğini düşünüyordu. Onu arayıp şefle nerde olduklarını öğrenebilirdi ama belki de çoktan evlerine dağılmış bile olabilirlerdi. Derin bir nefes aldı ve şu sıralar yolunu ezberlediği eve doğru sürmeye başladı. Hiçbir zaman birilerine kendini zorla sevdirme çabasına girmemişti bu yüzden de çoğu arkadaşlığı bu yüzden bitmiş, sadece mesleğine odaklanmaya karar vermişti. Ama hayır her şeyde olduğu gibi şuan aklında olan adam bunu da tersine çevirmişti. Sahi aklından hiç gitmiş miydi ki?

Yarım saat sonra istediği yere varmanın rahatlığı ile arabasını sakince kenara çekti. Zira 2 yıllık birikimi ve banka borcu ile alınmış olan araba onun için biraz fazla önem taşıyordu. Arabadan inerken gördüğü kişi ile acele ile ilerlemeye başladı. Kendisini bu aptal döngüde bulmaktan çok yorulmuştu. İkisinin arası birgün iyi iken sonraki günlerde saçma bir tartışma ile kötüleşiyor, kendini bu konuda oldukça gergin hissediyordu.

" Hey Kambe! "

Mavi gözlü adam duyduğu sesle duraksadı. Zaten aklından çıkmayan kişi şimdi de kulaklarına mı oyun oynuyordu.

" Kambe! Seni aptal dursana ya! "

Bu ses oyun falan değildi. Hızlıca arkasına dönen adam ne yapacağını şaşırmıştı. Tanrı aşkına bu saatte evinin önünde ne işi vardı?

" Kato burda ne işin var? "

" Bana gerçekten soyadımı değiştirtmek zorunda bırakacaksın. "

" Ben hala sorumun cevabını alamadım. "

Ne diyecekti şimdi. Seninle aram kötü olsun istemiyorum, seni özledim falan mı? Ama hayır Haru o an bunları söylemiş olmayı dileyebilirdi. Gerçekten dilerdi. Çünkü şimdi diyeceği şeyi gerçekten ağzından çıkartmayı o da beklemiyordu.

" Senden hoşlanıyorum Daisuke. "

" Ne? "

" Ya sen sinir bozucusun. Aynı şeyi niye iki defa tekrarlattırıyorsun! "

" Haru sen aptal mısın yoksa sende şef gibi fazla mı soju içtin? "

" İnanmıyorum Kambe bana Haru dedin! "

Daisuke bulundukları yeri inletecek bir şekilde güldü. Şuan gerçekten karşısındaki adamın içip içmediğinden emin değildi ve onu biraz endişelendiriyordu. Daha bu sabah ufak bir tartışma yaşamışlardı ve hemen ardından bunu yaşamaları onu altüst etmişti. Hem kendisinin hem de Kato'nun da aynı şekilde ne yapacağını bilmediğinden emindi. Derin bir nefes aldı ve bütün bunların rüya olmaması için Tanrı'ya dua etti.

" İçmediğinden emin misin? "

" Ben hala niye sarhoş muamelesi görüyorum onu anlamadım. "

" Boşver Haru, içeri girmek ister misin? "

" Bana ikinci kez Haru dedin ve bu son olmayacak. "

" Kesinlikle olmayacak. "

İkisi de birbirlerine gülümserken içeri geçtiler. Zaten niye bu kadar uzun süre kapının önünde konuştuklarını anlamamışlardı.

Birde buna güldüler.

Haru işteyken 1 şişe soju içti ben şahidim (Yalan)

bardak/ Daiharu ✦Where stories live. Discover now