"Demir nerede?"

Telefondan bir kadının sesi gelirken müthiş ingilizcemle Rüzgarın eşi olduğunu anlamam uzun sürmemişti.Demek evli ha.

"Seninle daha uzun ve detaylı bir konuşma yaptıktan sonra aslı söylemek isterdim ama madem bu kadar sabırsızsın peki." Dedi ve bir klavyenin tuş sesleri geldi arkadan.Hemen sonra telefonum titrerken o konuşmuştu.

"Saat on bir buçukta uçağınız var Melek Hanım.Sizin için dün akşam biletinizi kesmiştim.Lütfen geç kalmayın.Çünkü sanırım Türkiyede saat şu an on bire çeyrek var.İyi geceler."

Tabii canım ben her canım sıkıldığında falan uçağa atlar şehir değiştiririm!

Şak diye suratıma telefon kapandığında yarrak gibi telefona bakarken gelen mesajın üzerine tıkladığımda uçuşun Amerika olduğunu görmemle öfkeyle soludum.Arkadaşlar şehir değil ülke anasını satayım.

Her neyse meseleye dönelim.

Demek bir haber vermeden abinin yanına gittin.Ben senin ensene çökmez miyim?

**

"Ne demek gidiyorum?Sen benimle dalga mı geçiyorsun?"

Fena bir şekilde kızaran mavilerin içine bakmaya korkarken başımı dik tutup "zamanım yok gideceğim."dedim.

"Saçma sapan konuşma! Demirin abisi bile yok! Sen bu kadar saf mıydın Melek?"

Derin bir nefes alıp verin ve arabanın kapısını açtım.
"O yüzden burdayız ya."

Saçlarımı bileğimdeki lastikle gelişi güzel bir topuz yaptığımda arabadan inen Ömer ve Fırat abime "beni burada bekleyin."diyerek üzerimi düzeltip bahçe kapısına doğru yürüdüm.

Tabii sizce biri zenginlik manyağı diğeri ise Dilan manyağı olan iki kişi oldukları yerde kalır mıydı?

Göz devirip arkama omuz üzerinden baktığımda Ömer etrafa ağzının suyu akarak bakarken diğeri saçlarını düzeltiyordu.

"Yürüsene kızım boşa mı geldik buraya?"

Gözlerim şokla açılırken yanımdan sırıtarak giden Fırat abimin kıçına, etrafı inceleye inceleye bitiremeyen ikizim takılmış zorla getirttiğim şahısların şu an beni sollamasına şokla bakıyorum.

Bir de iki de bir diyorlar ne işimiz var orada? Ne yapacağız orada?Köpüklü cuppa cuppa partisi yapacağız anasını satayım.İnsanı kanser ederler.

Dur bir dakika heey zaman aleyhime işliyor.Bir an önce şu aptalın yanına gideyim de bi döveyim.

Evet döveceğim adamla aramda sekiz yaş olmasına karşılık tek katlı müstakil ev gibi yanına durduğumu göz ardı edersek hiç bir problem göremiyorum.Siz görüyor musunuz?Aha aha bencede.

"Aha aha mı?" Birden tüylerim diken diken oldu.Hayır, hayır, hayır Melek kendinde ol.Sen Meleksin Ömer'in yavaştan kanına girmesine izin verme.

"Ay tövbe estağfurullah."

Nasıl yerimden ayrılıp hızla, kapının önünde bekleyen şahıslara doğru koştum bilmiyorum bile.

Ömer umarım o elindeki bebek heykelini yavaştan ceketinin cebine koyman dızcılık dürtülerinin ayağa kalkıp çalacağın anlamına gelmiyordur.

Fırat abim eline şak diye vurup "bırak lan onu."dediğinde hiç bozuntuya vermedi.

"Isıtıyorum ben onu.Onun da bir canı var herhalde Allah Allah." Ben ikna oldum şahsen.

Dershane Hocam Where stories live. Discover now