"Neler oldu? Neden geldik hastaneye?" dedim ama sesim öyle zor çıkıyordu ki hafifçe öksürüp sesimi bulmaya çalıştım.

"Beni öyle korkuttun ki... Hiçbir şey hatırlamıyor musun?" derken bir eli boynuma düşen saçlarımı geriye itiyordu. Başımı sağa sola salladım. Derin bir nefes alıp bir anlığına gözlerini kapattı. Yorgun gözlerini yüzüme diktiğinde bakışlarındaki şefkat öyle yoğundu ki binlerce el üzerime uzanmış bedenimi okşuyor gibi hissettim.

"Tatlı koyacağım deyip mutfağa kaçtın. Birkaç dakika senden ses gelmedi, sonra içeriden hafif bir gürültü duyup mutfağa geldim. Balkon kapısının eşiğine yığılıp kalmıştın. Evin dibinde bir hastane var diye bu kadar sevineceğimi hiç düşünmemiştim. Seni kucaklayıp buraya getirdim. Bir saate yakın zamandır uyanmanı bekliyorum ama bana sorarsan şu yaşıma kadar yaşadığım bir ömrü daha burada tüketmişimdir." derken sesi titriyordu. Boynumda saçlarımı düzelten elini kaldırıp yüzüme uzattı ama son anda yumruk yapıp geri çekti. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yüzümden hiç çekmeden üzerime eğildi.

"Lütfen iyi olduğunu söyle. Yoksa gecenin bu saatinde bir gemi bulup seni şehre götürmek zorunda kalacağım. Yapmak istemediğimden değil, daha fazla yorulmanı istemiyorum." diyen sesi merhamet ve endişe doluydu.

Hafifçe gülümsedim.

"İyiyim. Seni endişelendirdiğim için özür dilerim. Bu saatte istesen de gemi bulamazsın zaten." derken niyetim havayı yumuşatmaktı. Üzerimdeki bakışlarının yoğunluğundan kurtulmak için başımı çevirmek istedim ama kilitlenmiş gibiydim.

"Gerekirse seni su geçirmez bir yığın şeyle sarmalayıp sırtıma bağlar buradan yüzerek Erdek'e giderim. Fark etmez. Sadece iyi misin, gerçekten iyi misin onu söyle. Beni rahatlatmak için yalan söylemeni istemiyorum." derken ciddi görünüyordu. Boğazımı temizleyip yeniden başımı salladım.

"Gerçekten iyiyim, Yunus. Ben... bu gece böyle olsun istemezdim. Seni bu kadar uğraştırdığım için özür dil-" dememe kalmadan kocaman eli usulca ağzımı kapattı. Yüzüme iyice eğilip gözlerini gözlerime dikti. Yüzümün her santimini hiçbir köşeyi atlamadan izledi. Başını hafifçe yana eğdi ve gözlemine devam etti. Başka zaman olsa bu bakışlar altında teşhir ediliyor gibi hissederdim ama onun bakışlarında adını koyamadığım bir tanıdık hissi vardı. Karnıma kelebekler salan, bedenimi tepeden tırnağa titreten ve her hücremi ısıtan...

"Şimdi, beni iyi dinle." dedi yutkunarak. Gözlerini gözlerimden çekmeden onu anlamama delice ihtiyacı varmış gibi tane tane konuştu. "Seni o halde gördüğümde düşündüğüm tek şey sendin. Bu gecenin nasıl geçtiği, nasıl bittiği ya da ne olduğu umurumda değil. Seni baygın halde gördüğümde umurumda olan tek şey sendin, Deniz. Seni tam olarak tanımıyorum, hikayeni bilmiyorum, ruhunu acıtan ne tahmin edemiyorum ama gözlerindeki bakışı tanıyorum. Sana bakarken, gözlerine bakarken aynada kendimle göz göze gelmişim gibi hissediyorum. Bu bakışlardaki acıyı, ben kendi yüreğimde de görüyorum. Bu gece için sadece bedenini kurtardım. Bana kendini anlat, bende sana anlatayım. Bana kendini kapatma ki sadece bedenini değil ruhunu da kurtarayım. Ben ilk kez birine her şeyimi anlatmak, açıklamak, kendi hikayemi tüm açıklığıyla ortaya dökmek istiyorum. Sende bana anlat. Anlat ki kafeslerin içine tıkılmış ruhlarımız bıraksın çırpınmayı. Belki özgürlüğü birbirimizde buluruz, olamaz mı?" derken sanki benimle konuşan dudakları değil gözleriydi. Bir insan gözleriyle konuşmayı nasıl başarabilirdi?

Konuşmak için ağzımı açmak istedim ama dudaklarımı örten sıcak parmakları müsaade etmedi.

"Bazen korkular insanın zihnine öyle ağır gelir ki, bu yükü taşıyamaz altında ezilirsen seni kucaklayan karanlık olur. Bana izin ver seni karanlık değil, sana atmama izin verdiğin her adımla yaktığım ışıklar sarmalasın."

Deniz'de YunusWhere stories live. Discover now