19. Bölüm "Sen Benim En Zorlu Sınavımsın."

En başından başla
                                    

"Tek elle de yapabilirdim..." itiraz etmeme bile mahal vermeden eğilerek yaralı bileğimin olduğu bacağımı kaldırdı. Sırtımı kanepenin koluna yaslayıp bacağımı da Yağız'ın kucağına uzatmak zorunda kalmıştım.

"Aferin Güvercin."

Çoraplarımı çıkartıp merhemi bileğime nazikçe sürdü. Uzun parmakları bileğimden ayağımın altına doğru gittikçe kıkırdamaya başladım.

"Kes şunu yapmayı Yağız lütfen gıdıklanıyorum."

"Neresi gıdıklanıyor" derken parmaklarını bilerek ayağımın altına dokunduruyordu. "Burası mı, yoksa burası mı?"

Dokunduğu her yerde çığlık çığlığa kahkaha atarak Yağız'a yalvarıyordum resmen. "Yeter Allah aşkına nolur Yağız bırak." O da benimle birlikte gülüyordu. Sonunda ayağımı bıraktığında anında kendime doğru çekip, kollarımı bacaklarıma doladım.

"Cidden çok kötüsün." Dedim. Hala yüzümdeki anlamsız gülümsemeyi silememiştim.

"Fena mı işte, gülmüş oldun sayemde."

"Bunun intikamını senden alacağım, bilmiş ol."

"O halde bayağı bir uğraşacaksın."

"O nedenmiş."

"Çünkü ben gıdıklanmam."

Gıdıklanmayan insan mı olurdu ki? Kesin blöf yapıyordu, ama ben yutar mıydım? Hemen atladım dibine ve koltuk altlarını gıdıklamaya başladım. Tepki yoktu. Biraz daha gıdıkladım hala tepki yoktu. Ellerimi kolunun altındaki en hassas yerlerinde gezdirdim durdum. Sonunda boğazından kopan çığlıkla doğru yolda olduğumu düşünerek gıdıklamaya devam ettim ama onun kahkahalarının sebebinin gıdıklanması değil de benim bu komik çabalarım yüzünden olduğunu anlamam uzun sürmedi.

"Cidden gıdıklanmıyorsun." dedim şaşkın şaşkın yüzüne bakarak. Ellerim kollarının altından beline kaymıştı.

"Sana söylemiştim."

"Ama nasıl olur?" dedim kendi kendime.

"Şöyle olur." deyip aniden beni kıskacı altına alarak gıdıklamaya başladı.

"Yağız lütfen" diyebildim sadece gülmekten. Kanepeye uzanmış Yağız'ın dokunuşlarını savuşturmaya çalışsam da fayda etmiyordu. Adam resmen üstüme oturmuş, ben gülerken zevkle beni izliyordu.

"Lütfen, karnım ağrıdı" diye yalvardım. Kollarımı üstüne savurup uzaklaştırmaya çalışsam da nafile. Sonunda savurduğum kollarımı tutup başımın üstünde sabitledi. Kendini de ağırlığını bana vermeden yüzümle aynı hizaya getirdi. Ben yavaş yavaş gülmeyi kesmiştim. Hızlı hızlı alıp verdiğim nefesler eşliğinde gözüme kilitlenen yeşillere bakarak konuşmaya çalıştım.

"Senin yüzünden karnıma kramplar girdi."

Onun da gülümsemesi solmuş, kıpırtısızca beni izliyordu. Yüzlerimiz birbirine çok yakındı. Kalbimin çarpıntısını onun da duyduğuna emindim.

"Neresine Güvercin?" dedi bir elini başımın üstünde sabitlediği kollarımdan çekerek. "Burası mı? Yoksa burası mı?"

Elleri açılan kazağımın altından gözüken göbeğimin etrafında geziniyordu. Ben bacaklarının hapsinde rahatsızca kımıldamaktan başka bir şey yapamıyordum. Her dokunuşu tenimi kavurup geçiyordu sanki.

"Ya... Yap-ma" diyebildim sadece kekeleyerek.

"Neyi yapmayayım? Bunu mu?" Elini bel boşluğumdan kazağımın altına sokup sutyenime kadar sürterek çıkardı. İç çamaşırım onun için bir sınır teşkil etmiş olsa gerek daha fazla üstelemedi. Eli kalbimin üstünde öylece dururken yakıcı bakışları ruhumu delip geçiyordu resmen.

HIRÇIN GÜVERCİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin