1, maskeli kadın

85 13 14
                                    

saatin sesi odanın duvarlarına çarpıp geri geliyordu. ne sinir bozucu. yorgunlukla başımı geri yasladım, gözlerim kapanmamak için zorluyor, bedenim direncini kaybediyordu. kaç gün olmuştu uyumayalı? aşağıdan gelen yüksek sesli müzik ses geçirmeyen duvarları bile aşmayı beceriyordu, yorgundum, uyumam lazımdı. ama gözlerimi kapattığım an gördüğüm kabuslar ruhumu zincirlemişti. doğru, ben buraya görünmez zincirle bağlıydım.

başımı hafifçe saate çevirdim. gece ikiye geliyordu, aşağıdaki kişilerin evi, ailesi yok muydu? bunun cevabını benden daha iyi başka biri veremezdi. evleri, aileleri vardı ama ruhları yoktu. tıpkı benim gibi.

duvardaki saatten bakışlarımı ayırdım üzerimdeki gömleğin üstten bir yaka düğmesini de açtım. ocak ayının ortasında, seulun geçirdiği en zor kışlardan birinde üzerimde sadece bir gömlek vardı. yıllardır bedenim soğuk algısını yitirmiş gibiydi. önümdeki dosyaya tekrardan baktım.

Jin se-oul.

47 yaşında, hastaneler zinciri var. hiç evlenmemiş bir varisi yok. gündelik kızlarla takılmaya bayılır. hastanelerinde organ kaçakçılığı ile meşgul. yalakanın teki, hobileri kadın alış verişi. kalp rahatsızlığı var, genç yaşında ölen babasının yerine gelmiş. her türlü pis işlere eli kolu uzanıyor. paraya aşık açgöz.

başımı önce sağa sonra sola yatırdım. boynumdan gelen sesler yorgunluğumu az da olsa almış gibiydi. yıllardır kaç tane bunun gibi şerefsizle uğraşıyorum, tanrı bilir. ve asla nesilleri tükenmiyor.

dosyayı masaya bıraktım kahve bardağımdaki son yudumlari içtim, soğuk olması yüzümü buruşturmuştu. pek umursamadan doğruldum, yavaş adımlarla pencerenin önüne doğru geldim. kış en sert halini gösteriyordu, kimileri buna ceza diyordu. bizim yaptıklarımızın cezası.

beyaz örtü serilmiş yerlerden gözlerimi aldım kenardaki kitabimi kavrayıp çantama yerleştirdim. şimdilik eve gitmek daha doğru olurdu. kabanımı alarak üzerime giyindim odanın dışına yürürken topuklu ayakkabı sesleri rahatlatıyordu beni.

hayret, bundan yıllar önce beni en çok rahatsız eden şeydi.

kapılar açıldığında dışarı çıkmıştım. üçüncü kattan ikinci kata indiğimde odalardan gelen sesler midemi bulandırıyordu. yüzlerini görmek istemediğim bir sürü insan daha. birinci katta pek masum sayılmazdı. bir birini yiyen insanlar, insan demek bile istemediğim türdendi. koltuklarda üst üste olanlar ve ya dans sırasında kucak kucağa çıkanlar. ilk geldiğinde çok izliyordum ama artık alışmıştım.

birinci katta müzik sesi de çok fazlaydı. yanıma yakınlaşan müdüre dikkatimi verdim. günde kaç kız beceriyordu kim bilir, ama şimdi benimle öyle konuşuyordu ki kenardan bakan ne kadar beyfendi derdi.

onun konuşmasına ve içkiler konusunda hesabat yapmasına izin verdim. normalde bu konuların dosya halinde odamda olmasını tercih ederdim ama, etmemiştim.

nedense bu gün biraz garipti, saat bile farklı işliyordu. sanki birinin leyhineydi hepsi.

adamın dediklerine odaklanamazken duyduğum yüksek sesle bar taburesine döndüm. yerde kırılan elliye yakın bardak vardı ve bir kadın bar sandalyesinde oturmuş başını masaya uzattığı koluna yaslanmıştı.

müzik durduğunda herkesin dikkati bu tarafa dönmüştü.

yüksek bir ses yükseldi aynı kişinin dudakları arasından sanırsam.

"bu gün benim doğum günüm!"

bardaki sesler tamamen kesildiğinde ona doğru atılacak adımları durdurdum. dikkatimi tamamen kadına verdim.

"hem sarhoşum, hem yastayım,"

bu dil, türk dili. bir şarkı gibi melodiyle mırıldanıyordu. başını kaldırdı bardağından son yudumu alarak bana döndü sertçe ayağımın önüne doğru fırlattı.

"bir bar taburesi üstünde..."

ona doğru atılacak adımları yine durdurdum. yüzünde maske vardı kızın. gözlerini kapatıyordu.

"babamın öldüğü yaştayım."

son kelimesiyle beraber yüksek bir kahkaha attı, laflar ağzında yamuluyordu. kaç şişe içmişti?

ayağa kalktı, bana döndüğünde gözleri fazlasıyla keskindi. nefret doluydu, hepimiz ruhsuzduk ama o değildi, ruhu kinle kaplıydı. eğer bir gram korkma duygum olsa, korkacağım tek bakış olabilirdi.

bir adim attı bana doğru. elinde farkettiğim cam parçasını herkes farketmiş olacak ki, çığlıklarla geri çekilmiştiler, bana doğru ikinci adımını attığında üzerinde o zaman kan lekelerini farketmiştim.

kendini mi kesmişti, yoksa bir katil miydi?

beyaz elbisesinin önünde kan lekeleri vardı, topukluları adımlarını yavaşlatıyordu. yine ona atılmak isteyen güvenlikleri durdurdum. ellerindeki silahın namlusu önümdeki kadına isabetliydi. ölümü iki dudağımın arasındaydı.

karşımda durduğunda nefesi bile acı kokuyordu.

yaşadıklarının acısı.

başını hafifçe yana yatırdı. camın bir ucu zorlukla kaldırdığı parmaklarının arasında, diğer ucu yerleştirdiği omzumdaydi. kadını itmek çok kolaydı, ama yapamiyordum. ikimiz de biliyorduk, o cam parçası beni öldürmezdi. belki de o yüzdendi bu rahatlık.

gülümsedi, delirmiş bir kadın gibi. alayla, aklını kaybetmişcesine.

"paramparça, her yer, paramparça."

şarkının geri kalanı tamamlanmış, cam kalbimin ortasına inmişti.

gözlerim camın olduğu yere indi, küçük parçayı daha fazla bastırmıştı karşımdaki kız.

"jennie kim."

kısık sesle fısıldamam üzerine dudakları arasından yüksek sesli kahkaha yükseldi cami daha fazla bastırdı. dilini damağına üç kez vurdu.

"yanlış oldu, ruby jane olacaktı."

ayakları bedenini daha fazla taşıyamadı bir eli yakamı tuttu kendisine çekti. dudakları kulağımı bulunca sıcak nefesi tenimi okşamıştı.

"öldürdüğün kişinin kızı değil, acılarını içine gömmüş kadın."

saniyeler içinde alkolün bedenine yaptığı etki bünyesine ağır gelmiş, ve kollarımın arasında gözlerini kapatmıştı.

...

huh.. yeni fic çok fena 🤫

paramparça, jenlisaWhere stories live. Discover now