Ahmakıslatan

23 3 0
                                    

Hayatımı baştan sona değiştiren o günü dün gibi hatırlıyordum. Anneannemle dedemin evinin balkonunda oturmuş, boş bakışlarla sokaktan geçenleri seyrediyordum. On üç yaşıma girmeme yalnızca sayılı günler kalmıştı, ama o günlerde bana dair pek çok şeyde olduğu gibi bu da çevremdeki insanların ana gündemleri arasında sayılmazdı. Günlerden pazar olmasına, yarın okul olmasına rağmen ebeveynlerimle yaşadığımız apartman dairesinden kilometrelerce uzaktaydım, çünkü annem ve babam benimle yürütemediklerine karar vermişlerdi. İlk kez annemin ağzından çıkan bu kelime seçimi oldukça ilginçti doğrusu. Sanki benden boşanmaya karar veriyormuş gibiydi. Ne ona ne de babama kızgındım. Belki babama böylesi büyük bir karar alırken annemin yanında durma zahmetine girmediği, beni anneannemin evine bırakma ve annesine bu zor açıklamayı yapma işini annemin omuzlarına yıktığı için biraz öfkelenmiş olabilirdim, hepsi bu. Kız kardeşim Zehra'nın kanser olduğunu öğreneli yalnızca birkaç ay olmuş olmalıydı. Tahliller, hastane kontrolleri, saray fermanları gibi uzayıp giden tedavi ve ilaç faturaları, başvurulan krediler... Annem ve babam, henüz yalnızca 7 yaşındaki kız kardeşimle oradan oraya savruluyordu. Her gece evimizde babamın, işten ayrılması ve tüm zamanını Zehra'ya ayırması için annemin üzerinde kurduğu baskı büyük kavgalara dönüşüyordu. "Eğer kızın da sen de Zehra'yla biraz olsun gerçekten ilgilenebilseydiniz, kızım şimdi bu halde olmazdı." diye bağırıyordu babam, bağırırken boğazındaki atar damarlar patlayacakmışcasına belirginleşiyordu. Henüz okula yeni başlamış Zehra sabahçı, bense öğlenci olduğumdan onunla pek vakit geçiremediğimi kabul ediyordum. Dahası, onunla vakit geçirmek istemeyecek kadar da onu kıskanıyordum. Ben bir kaza kurşunu olarak dünyaya geldiğimde gençliğinin baharında olan ve anne-baba olmak gibi zorlu bir deneyimin her ceremesini benimle çekerek öğrenmeye çalışan anne ve babam, yaşadıklarından öğrendiklerinin tecrübesiyle onunla gözlerimin önünde daha sağlıklı bir ebeveynlik ilişkisi kuruyor, kendilerini daha çok anne-baba gibi hissediyorlardı. Yine de bir kez olsun ölmesini dilememiştim. Hastalığın sinsice ona sokulduğunu ve ufacık vücuduna yayılarak ilerlediğini fark etmememiz ne benim ne de mesleğini yapan annemin suçuydu. Her ne kadar suçluluk duymasam da suratıma parmak sallanarak yağdırılan tüm bu deli saçması ithamlar, git gide kötüye giden ekonomik durumumuz ve zamanla evin içinde bir hayalet kadar görünmez hale gelişim bana hiç iyi gelmiyordu. Lise sınavına sayılı zaman kala, senenin başında beni ilk yirmiye sokan deneme sonuçlarım dibe çakılmaya başlamıştı. Arkadaşlarımın çoğuyla anlamsız tartışmalar çıkartarak aramı bozmuştum. Doğru dürüst yemek yemediğimden ve sabaha kadar uyumadığımdan derslerin çoğunda ölü gibi uyuyor, teneffüslerde arka bahçede dizlerimi karnıma çekip tek başıma oturuyordum. Hocaların gözlerinden uzakta, kameraların kör noktasında sigara içmeye gelen birkaç öğrencinin zaman zaman girdiği diyalog kurma çabalarını da ekseriyetle sonuçsuz bırakıyordum. Durumumun hocaların gözünden kaçması imkansızdı, fakat evdekiler onlarla görüşmeye gelecek zamanı bir türlü yaratamıyordu. Öyle ki edebiyat öğretmenim, belki de görüşme talebini evdekilere benim iletmiyor olduğumu düşünerek onları aradığında bir hafta sonrası için dahi olsa bir görüşme ayarlamayı ancak sağlayabilmişti. Rehberlik ofisinde arka arkaya çözdüğüm -ve elbette ki yalnızca okumak istedikleri seçenekleri işaretlediğim- testler ne kadar işe yarıyorduysa, edebiyat öğretmenimin yapacağı görüşmenin de o kadar işe yarayacağını düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Hayatım altüst olmuştu. Annem ve babam ağız birliği etmiş bir vaziyette benim ne kadar bencil ve şımarık olduğumu, ilgiyi kendi üzerime çekmek için hayatımı mahvetmeyi bile göze aldığımı söylüyorlardı akşam eve geldiğimde. Konuşulmuş ve kararlaştırılmıştı. Okul hayatımın içine sıçıp geleceğimi çöpe atmak istiyorsam istediğimi yapabilirdim, ama bunu görmeye katlanamazlardı. Özellikle de böylesi bir zamanda. Böylelikle kendimi anneannem ve dedemin evinde bulmuştum. Yoldan arayıp olan biteni kısaca özet geçtiğinde anneannem duyduklarına pek sevinmemiş olacaktı ki, annemin telefonunu kapatır kapatmaz Gülizar'ı aramıştı. Ben balkonda otururken içeriden yükselen bağırışları, Gülizar ve annemin birbirine girişini duyabiliyordum. Anneannem araya yalnızca "Kafam şişti, kafam!" demek için giriyordu. Dedemse Gülizar kapıdan içeri girer girmez kendini kahveye gitmek üzere sokağa atmıştı.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Aug 26, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Aşk, Para ve Diğer Ölümcül SilahlarWhere stories live. Discover now