25. DÖNÜM NOKTASI

Start from the beginning
                                    

"Efe, ben önemli değilim. Olacakların farkındasın değil mi?" diye mırıldandı İhsan bir adım geriye gidip Efe'nin elinin boşluğa düşmesine neden olarak. Kaşlarını çatan Efe'nin elalarından kötü bir ifade geçti ve yutkundu. İhsandan histerik bir gülüş çıktı. Elimi sıktım. Ona dokunmak ve sarılmak istiyordum. "Tamam sonra konuşalım Efe. Umarım hiçbir şey için geç olmaz çünkü o konuşmadan sonra bir bok değiştiremeyeceğiz."

Efe cevap veremedi.

İhsan arkasını döndü ve bana yaklaştı. Bir adım gerilerken İhsanın yolcu kapısına elini atmasını dudaklarımı ısırarak izledim. Mavilerim Efe'ye kayarken onun düşünceli bir ifadeyle ayağını yere vururken İhsanı izlediğini fark ettim. Dalgınlığından bir an çıkıp gözlerini bana çevirdi. İkimiz kısa bir an birbirimize bakarken İhsan benim için kapıyı açtı. "Gir içeri, Nedim."

Göz temasımızı kestim ve İhsan'a bakıyordum. Boş bir ifade ile beni izliyordu. Hayır... boş değildi. Buzdan bir duvar örmüştü duygularına. Göremiyordum. Kalbim korkuya çarptı. Onu okuyamamak beni hem korkuttu hem de üzdü.

Dediğini yaptım sessizce ve tırmanarak arabasına bindim. Benim bindiğimden emin olunca sertçe kapıyı kapattı ve önden dolaşarak sürücü kapısına gelmeye başladı. Gelmeden kısa bir an durdu Efenin orada. Ona kısa bir cümle söylediğini gördüm. Ancak duyamadım. Ne dediyse Efe üzgün bir ifade ile onayladı onu ve bir adım geri çekilerek asker selamı verdi. İhsan da karşılık verdi ona. Robotik bir hareketti bu. Daha sonra Efe'nin gözler ilk önce araca, benim oturduğum yere kaydı. Sonra yavaşça arkasını dönerek karakola doğru yürümeye başladı. Karmaşık ifadeyle gergin adamın gidişini izlerken yan kapım açıldı ve İhsan hızlı bir hareketle arabaya bindi.

Anahtarı takıp arabayı çalıştırırken, "Montunu çıkar." dedi vitesi ayarlarken. Gözlerim vitesi kırmak ister gibi tutan ellerine kaydı. Kıpkırmızıydı üstü. Onun suratına baktım. Bana bakmadan motorun ısınmasını bekledi. "Yağmur yedi. Üşüyeceksin. Klimayı açtım."

Dediğinde haklıydı ama bu halde bile beni düşünmesi garibime gitti. Bir an o kadar boş duruyordu ki İhsan'ın gerçekten hiçbir şey düşünmediğini sanmıştım ama içten içe en korkunç gününü yaşasa bile beni düşünüyordu. 

Ona olan üzüntümden dolayı burnum sızlarken montumun fermuarını aşağıya indirdim. Yağmur seliyordu ve cama çarpıyordu. Hızlanacağı kesindi. Esen rüzgarın uğultusu İhsan için atılan bir çığlık gibi geldi. Yanlış bir şeyler vardı ve bu durumu çözebilmek imkansızdı.

Montumu yavaşça arka koltuğa bırakırken yerime geçmeden onun tarafında durdum. Durgun bir ifadeyle ileriye bakmasını fırsat bilerek elimin tersini ıslak boynuna sürttüm. İrkildi ancak yine bakmadı. "Üşümüşsün." Sessizce mırıldanırken parmak eklemlerimle boynunu dürttüm. Kafasını geriye yaslarken gözlerini yumdu ve derin bir nefes verdi. Elimi ıslak yakalarına attım.

"Bana diyorsun ama sende ıslaksın İhsan. Üstünü değiştirmen gerek."

"Eve gideceğiz şimdi." dedi küçük bir sesle. Gözlerini hala açmamıştı. Yavaşça boynunu okşamaya devam ederken dikkatlice onu izledim. Sıcak nefesim tenine çarpacak kadar yakındım ona. Rahatlamasını ve kafasını boşaltmasını, zamanı gelince bana anlatmasını istiyordum ancak hareketlerime rağmen teni hala çok gergindi.

Rahatlayamıyordu.

"Gidelim," dedim. "Rahatlayacaksan hemen gidelim."

İhsan sessiz bir şekilde arkasını yaslanıp dururken gözlerini araladı. Önce aracın tavanına sonra bana baktı. Endişeli bakışlarıma karşılık verirken ağzını bıçak açmadı. Tutunduğum koltuğun kenarını sıktım endişeyle. Çok dolu bakıyordu. Bir şeyleri içinden atmalıydı ve bunun için çabalamam gerektiğini biliyordum.

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now