"Seungmin, halkı uyarmak için daha çok erken. Sadece bir kaçırılma vakası da olabilir. Emin olmadan kimseyi telaşlandırmak istemiyoruz. Müvekkilin adına üzgünüm ama, oturup her şeyin netleşmesini beklesen daha iyi olur."

Siyah saçlı adam kafasını sağa sola salladıktan sonra direkt söze girdi.

"Jisung! Sence olay sadece bir kaçırılma vakasından mı ibaret?!"

"Seungmin sessiz ol. Sesini yükseltme." Jisung'un net sesi Seungmin'in sesini alçatmasına yardım ederken tekrar söze girdi genç adam.

"Olay sadece bundan ibaret değil, sen de biliyorsun."

"Bak, hiçbir şey bildiğim yok. Tek amacım halkı doğru bilgilendirm-"

"Öyleyse o siktiğimin gölünün kenarında bulunan iç organları tamamen deşilmiş dört kıza ne diyeceksin!"

Jisung sinirle ayağa kalktığında, Seungmin de oturduğu yerden kalktı.

"Sana sesini yükseltme dedim!"

Seungmin sinirle bir kahkaha attıktan sonra sehpanın üzerinde duran çantasını aldı ve tekrar kahverengi saçlı adama döndü.

"Sen ve o amirin, ne sikimin peşinde olduğunuz umrumda değil, ama sonunda uyarmadı deme. Tamam mı?! Şimdi siktirip gidiyorum."

Genç avukat kapıya doğru sinirle adımlamaya başladığında Jisung oflayarak, siyah saçlının kapıdan çıkışını izledi. Daha sonra kafasını sağa sola salladı ve masasının üzerinde duran telefonunu alıp rehbere girdi.

-"Alo, Chan. Halkı artık oyalayabileceğimizi sanmıyorum."

***

Minho, üstünü son bir kez kontrol ettikten sonra en sevdiği kokusunu sıkıp, gülümsedi. Kendini iyi hissetse bile hâlâ stresliydi.

Evden çıktığında asansörün kapısını açtı ve zemin kata bastı. Asansörün kapıları açılınca yavaş adımlarla binadan çıktı ve, binanın önünde kendisini bekleyen kahve saçlı oğlana baktı.

"Hazırsan gidelim?"

duyduğu cümle beraberinde kafasını salladığında Jisung arabanın kapısını açtı, Minho'ya binmesini söylerken.

Kısa süren araba yolculuğunun ardından, geldikleri mekana bir göz gezdirdi Minho. Oldukça büyük bir malikaneydi burası. Peyzajı her ne kadar olağan üstü olsa da bunu düşünecek vakti yoktu sarı oğlanın.

Yanında dikilen ve kendisine elini uzatan adama baktıktan sonra, istemeye istemeye kendine uzatılan eli tuttu.

Malikanenin girişine doğru adımlamaya başladıklarında Jisung, "Sakin ol." diye fısıldadı.

"İçeride bizim ekipten bir sürü insan var, sadece tıpkı bizim yaptığımız gibi kılık değiştirdiler. Korkulacak bir şey yok."

Minho derin bir nefes aldıktan sonra kafasını salladı. Sonunda malikanenin girişine varmışlardı. Zaten açık olan kapılardan içeriye bakarlarken sahiden de içeride birkaç tanıdık yüz olduğunu gördü Minho.

Jisung, içeriye girmeden önce ağzına bir şey attığını gören Minho kaşlarını çatarak ona döndü. "Ağzına attığın şey neydi?" diye sordu sakince.

Jisung omuz silkti ve sarı saçlı çocuğa baktı göz ucuyla. "Sadece şeker. Stresli olduğumda hep yaparım.".

Minho kafasını 'anladım' dercesine salladıktan sonra geldikleri masadaki insanlara baktı. İkisi kadın olmak üzere dört kişi vardı masada.

İki adamdan biri, ileri atılarak Jisung'un elini tuttu ve masadaki diğer üç kişiye döndü.

"Bu ortağımız Park Daehyung."

Masadaki herkes memnun bir yüz ifadesiyle Jisung'a bakarken aniden tüm gözler Minho'nun üstünde toplandı. Jisung bunu fark ettiğinde, sarı saçlı oğlanın elini sıkıca tuttu ve gülümsedi.

"Ah, nişanlım."

Masadaki kadınlardan biri, gülümsemeyerek, "Nişanlınızın adı nedir?" diye sorduğunda, Minho aklına gelen ilk ismi söyledi.

"Kim Mingi."

Kadın tatmin olmuş bir yüz ifadesiyle Minho'yu onaylarken önündeki kırmızı şarabından bir yudum aldı.

İki adamdan bu defa diğeri, Minho ve Jisung'a dönerek, "Bir şey içmez misiniz?" diye sordu.

Jisung kafasını sağa sola salladıktan sonra gülümsedi. "Tercihimiz değil." dedikten sonra Minho'ya döndü. "Öyle değil mi hayatım?".

Minho kafasını salladı ve Jisung'a gülümsedi. "Elbette. Kesinlikle tercihimiz değil.".

Jisung, üstlerindeki bakışlardan haberdardı. Masadakilerin şu an şüphe ettiğini de biliyordu. Bu yüzden Minho'nun çenesini kavradı ve dudaklarını dudaklarına bastırdı.

Dilinin yardımıyla, dilinin altında sakladığı kağıt parçasını Minho'nun ağzına gönderdi ve geri çekildi.

Sarı saçlı oğlan yüzündeki şok ifadesini saklamak için en sıcak gülümsemesiyle Jisung'a bakarken, masadaki kadınlardan biri ufak bir kahkaha attı.

"Beyler, kendinize bir oda tutun."

Jisung, kadının yaptığı şakaya karşılık olarak gülerken, masanın üzerinde duran kokteyli kimseye fark ettirmeden Minho'nun üstüne doğru itti.

Sarı saçlı çocuk her şeyin farkında olduğundan direkt olarak geri çekildi.

"Hay aksi! Üstüme döküldü."

Kadınlardan kızıl saçlı olanı, Minho'ya peçete uzattığında Minho, "Gerek yok. Lavaboya gidip geleceğim." dedi ve masadan ayrıldı.

***

kizlar boyle bir fice elbetteki boyle seyler ekleyecegim daha eglrnceli oluyor ve okurlarin katili bulmaya calismasi bana zevk veriyor

bu arada bundn sonra biraz daha olaylari acacagim o sirada minsungun arasini falan yapacagim (umrm)

okuyan herkese tesekkur ederim

baybayy💞🐰


dead & pretty ✓Where stories live. Discover now