Elindeki taze fındıkları ağzına ata ata odadan ayrıldı, Enişte. Arkasından bakakalan Azra ise öylece fındık kırmaya devam etti. En nihayetinde başka yolu yoktu.

•••

Deminki kısa süreli sohbetle ilgili aklındaki mevcut soruları sonrasına saklamak için bir kenara itti ve Hatice'yi almak yanı sıra asıl amacına odaklanarak avluda gördüğü adamlara doğru adımladı. Buraya gelmeden yaklaşık bir saat öncesinde duydukları fazlasıyla gerginlik ve şaşkınlık aşılamıştı bedenine. Elbet bir o kadar da kızgınlık... Bu duyduğu haberi nasıl anlatacağı konusu kendisini fazlasıyla tedirgin ediyordu. Zira söyleyecekleri sıradan şeyler asla değildi. Saatler öncesinde konuştukları konu ve alınan kararların bu haberle tamamen devre dışı olması Hızır başta olmak üzere tüm Çakırbeylileri ve dahi dostlarını memnum edecek bir şey asla değildi.

Büyük bir tedirginlikle avluya ulaşan Enişte son adımını Hızır'ın sağında yer alarak sonlandırdı. Dakikada bir ağzına fındık atmayı da unutmuyordu.

Hafiften esen serin rüzgar çay bardaklarında tüten dumanı karanlığa karıştırırken İlyas'ın bakışları eniştenin üzerinde sabit kalmıştı.

"İyi akşamlar, dayı." Direkt söze dalmak asla niyeti değildi. Zira diyecekleri bir yana bulundukları ortam bile söyleyeceklerine eşlik edermiş gibi bir kasvet içerisinde idi.

Dumanı karanlığa karışmayı sürdüren bardaktan bir yudum aldı Hızır. Ardından bakışlarını hiç ayırmadığı karanlıktan bir nebze hareket ettirmeden iki dudağını araladı.

"Hayırlı akşamlar Enişte de sen pek hayra gelmedin sanki." Duyduğu sözler gerginliğini körüklerken iki elinin avuçlarını bir araya getirerek bedenine anısızın gelen ürperme ile birbirine sürttü. O sırada İlyas'ın bakışları da eniştenin üzerinden ayrılmıyordu. Bir şeyler söyleyeceği ve her ne söyleyecekse de bunların kendisini pek memnun etmeyeceği oldukça aşikardı.

"Enişte, de ne diyeceksen da!"

"Sana da hayırlı akşamlar, İlyas'ım." dedi enişte, ağzına bir fındık daha atarak. Ortamı yumuşatmak amacı olan adam lafı uzatmakta kararlıydı. Ama İlyas onun kararlılığı kadar sabırlı değildi.

"Senin hayrına şimdi..." Sözlerinin sonu kötüye gitmeden son verdi sözlerine, İlyas. Ardından kendisine bakan bir çift mavi göze döndü. Maviler içerisinde gördüğü pek memnun olmayan ifade ile "Pardon ağabey." demeyi geciktirmedi.

"Enişte adamı delirtme da!" Hızır'ın da duruma el atması enişteyi nihayetinde harekete geçirmişti.

"Tamam dayı. Ben biraz ortamı dağıtayım diye-" Sabrının son raddesine erişmiş genç adam karşındaki sözleri durmadan uzatan adamın sözünü kesti.

"Enişte! Sen dağılmadan söyle diyeceklerini bence." Çatık kaşları âdeta sinirden birleşecek derecede yakınlaşmıştı birbirine. Elindeki çay bardağını hemen sağında duran masanın üzerine yerleştirip pozisyonunu ve ifadesini bozmadan karşındaki adama odaklandı.

İlyas'ın son sözünden sonra artık konuşması gerektiğini idrak etmiş olan adam ise birkez daha bedeninin ürpermesine aldırmadan esen rüzgarın etkisiyle kurumuş dudaklarını ıslatıp araladı.

"Şimdi dayı bu Necmi'nin Sermet var ya..."

"Ne olmuş o biçimsize?" dedi İlyas. Zira duyacaklarından fazlasıyla endişe duyuyordu.

"İşte onu gebertemişler."

İşittiği sözlerin anlamını idrak etmekte bihayli zorlanan İlyas çareyi ağabeyinin gözlerinde aradı. Zira duydukları tüm sinir fonksiyonlarını altüst etmiş görünüyordu. Ağabeyinin gözlerinde görmek istediklerine dair bir iz dahi görüş alanına girmeyince öfke kaplamış siyah gözleri âdeta ateş fışkırıyordu.

EDHOKde žijí příběhy. Začni objevovat