MELUSİNA'NIN LANETİ

13 1 0
                                    

Gözlerini yavaşça araladı.

Ne kadar zamandır orada baygın halde durduğunu bilmiyordu fakat uzandığı yerden kalkmak için hiç acele etmedi. Bir süre aynı pozisyonda uzanarak en son anılarını hafızasından geçirdi. Başı ağrıyordu ve neler olup bittiğini o an hatırlaması imkansız gibi gelmişti. Tek bir cümle vardı aklında; "Lanetin seni bulsun, Melusina!"

Gözlerini yukarı, gökyüzüne çevirdi ve o anda bir terslik olduğunu fark etti. Gökyüzünde hiç böyle ışıklar görmemişti daha önce. Arada bir yanıp sönen minik parıltılar ve her an tüm parlaklığıyla, hiç değişmeden duran o büyük ışık... Kulaklarında tekrar aynı cümle yankılandı;

"Lanetin seni bulsun, Melusina!"

Fakat bu yer lanetten çok bir cennete benziyordu. Sanki yumuşacık kuş tüyüymüş gibi zeminde uzanmış birkaç saniye arayla boynunu gıdıklayan dalgalar, su ve rüzgarın oluşturduğu bir orkestrayı dinliyor gibiydi. Eliyle destek alarak uzandığı yerden yavaşça doğruldu. Elini koyduğu yerden avucuna biraz kum aldı ve kum tanelerinin usul usul elinden düşmelerini izledi. Bu kadar yumuşak bir toprağa daha önce rastlamamıştı. Üzerinde garip bir kıyafet olduğunu da ancak o sırada fark edebilmişti. Bu kıyafet Ragonia'nın giydiği tarz bir elbiseydi. Uzun, kabarık etekleri ve göze çarpan değişik renkleri vardı. Sadece, Ragonia'nın elbiseleri biraz daha kabarık olurdu, terk fark buydu. Usulca ayağa kalktı. Neler olduğunu öğrenebilmesinin tek yolu onu bulmaktı. 

Peki nereye gidecekti? Şu anda nerede olduğunu bile bilmiyordu. Etrafına bakındı, bir tarafında sadece sular vardı, diğer tarafta ise sadece kum. Denizi sol tarafında bırakarak yürümeye karar verdi. Çıplak ayaklarıyla seri adımlar atarak yürüdü.

Hızlı... Daha hızlı... 

Uzun bir süre koşar adımlarla yoluna devam etti. Artık korkuyordu ve nefes nefeseydi. Fakat dinlenmek için hiç durmadı. "Lanet!" diye düşündü. Onun laneti bu gezegende yalnız yaşamak olabilir miydi? Aklında bu korkunç düşünceyle koşmaya başladı. Birini bulana kadar koşmalıydı. O sırada etekleri ayaklarına dolandı ve yere kapaklanmasına sebep oldu. Başını bir taşa çarpmıştı. Acıyla inledi.

Tekrar doğrulup kalkmak üzereyken önünde bir çift çizme gördü. Telaş ve şaşkınlıkla başını kaldırdığında karşısında tuhaf bir yaratık kendisine doğru elini uzatmış öylece duruyordu. Kaşları istemsizce çatıldı ve karşısındaki yaratığı baştan aşağı süzdü. Siyah saçları, mavi renkli gözleri, yanaklarında hafif yoğunlukta kılları olan bu yaratık, siyah, bol düğmeli uzun bir ceket giymişti. Dizlerine kadar gelen botlarının içine paçalarını sokuşturduğu dar kahverengi bir pantolonu da vardı. "Bu nasıl bir kıyafet?" diye düşündü kız.

"Leydim? İyi misiniz? Size yardımcı olabilir miyim?" 

Evet, işte bu gerçekten tuhaftı. Karşısındakinin neler söylediğini anlamıyordu. Yine de yavaşça eline uzandı. Koca gezegende yapayalnız kalma fikrini kafasından atabilirdi. Burada, karşısında birisi vardı ve yabancı veya tuhaf olması umurunda değildi. Karşısındaki adam da kızı süzerek tekrar konuşmaya başladı.

"Lütfen kendimi tanıtmama izin verin. Ben Oliver James Johnson. Bu toprakların kontuyum. Korkmayın, size hiçbir zarar gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz." 

Adam uzun uzun cümleler kurmuştu ama Melusina tek bir kelimesini bile anlayamamıştı. Sadece adamın hareketlerine bakmayı sürdürdü. Adam elini kendisine doğru tutarak "Ben Oliver" demişti. Galiba bu onun adıydı. Melusina da kendisini tanıtması gerektiğine karar verdi. Adını söylemek için ağzını açtığı anda yine kulaklarında yankılandı cümle; "Lanetin seni bulsun, Melusina!"

MELUSİNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin