2. Bölüm "Yabancı"

15 1 0
                                    

Otelin açık büfesi bir dolu egzotik meyveler ile doluydu. Hepsinden oluşan bir tabak hazırlayıp boş bir masaya geçtim, tektim. Kahvaltı sonrası turumuz duraksız bir şekilde başlamıştı. Burası farklı bir ülke, farklı hayatlar, farklı yüzler, farklı dertler. Dünyanın bu çeşitliliği karşısında insan kendini küçücük hissediyor. Dertlerimiz de bir o kadar küçük ama dünya dolusu değil mi zaten.

Akşam serbest zamanımız vardı. 40 yaşında bir çiftle beraber herhangi bir bara gidip kafa dinleme kararı aldım. Günün yorgunluğunu bir iki kadehle atmak hakkımdı değil mi. Vücuduma yapışan krem uzun bir elbise giymeyi tercih ettim, hafif dağınık bir topuz ve bantlı siyah topuklularım ile hazırdım.

"Mina canım ne kadar güzel olmuşsun öyle

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.


"Mina canım ne kadar güzel olmuşsun öyle." Eşlikçim Nuran abla beni boydan boya süzmüştü.

"Aaaa abla senin de benden aşağı kalır bir yanın yok, çok şıksınız efendim." Eşi Ahmet abi peki ya ben dercesine kollarını açıp gülümsemişti.

"Nuran ablacım dikkat et de beyfendiden numara isteyen Vietnamlı kızlar olmasın ayırma gözünü sakın." Son sözlerimin etkisiyle hep beraber gülüşmeye başlamıştık.

"İlahi Mina ben haddini bildirmesini bilirim sen de dikkatli ol bu güzellik karşısında büyülenenler olabilir." Dedikleri karşısında utangaç bir tebessümle yola koyulmak üzere önlerinden yürüdüm.

Otele yürüyerek 10 dakika uzaklıkta olan bu bar lüks sayılabilecek bir güzellikteydi. İnsanlar doyasıya eğleniyor, her ırktan birileri yarınlar yokmuşçasına dans ediyordu. Sessizce bara oturup içkimi yudumlama kararı almıştım. Nuran abla ve Ahmet abi gençlere taş çıkarır vaziyette dans etmekle meşguldüler. Nuran abla arada el işaretleriyle gel diyor bense kafa sallayarak reddediyordum. İnanın şu an o havalarda değilim, biraz kafam dinlensin sonra bakarız.

Boş bulduğum bir sandalyeye geçip arkası dönük barmene seslendim. Oldukça iri bir cüsseye sahipti, tişörtünün altında sayısız kas kütlesi olduğuna yemin edebilirim. Aklımdaki düşünceleri yok etmek istermişçesine kafamı silkeledim.

"Kızım delirdin mi ya bak işine elalemin ülkesinde düşündüğün şeylere bak."

İleri seviye ingilizce biliyor olmamın verdiği özgüven ile tek başıma durmaktan çekinmiyordum. Bir an önce sipariş vermeliydim. Önüne dönmesini beklemeden barmene seslendim.

"Pardon, bana bir viski verir misiniz?"

Etrafta çok fazla müzik vardı o sebeple olacak ki elindeki bardağı silmekten başka bir eylem sergilemedi.

"Hey, pardon! Duyuyor musun?" Sesimi olabildiğince yüksek kullanmaya çalışıyordum. Ve bingoo duymuştu.

Dönmesiyle gözlerimin kamaşması bir olmuştu. Uçaktan indiğimden beri gördüğüm en güzel asyalı yüzdü bu. Erkeksi bakışları, bir o kadar da bebeksi yüzü, önü geniş tişörtünden ortaya çıkan dövmelerin verdiği asi havası, iri bedeni, damarlı elleri, uzun saçları, tanrıydı sanki.

Asya RüzgarıWhere stories live. Discover now