🌟
Cornelia ile el ele merkeze girdiğimizde, saat daha geç olmamasına rağmen teşkilat boştu. İçeride yalnızca ringin kenarına oturmuş Luke ve David vardı. Bir de, sessizce arkamızdan yürüyen ve bizim üzerimize kurşun yağdıran ajanlar.
"Ne oluyor?" David oturduğu yerden kalkıp yanıma doğru yürürken yüzünde endişeli bir ifade vardı. Bir şeyler olmuş ya da olacak gibi bakıyordu. "Herkes nerede?"
Derin bir nefes aldı ve gözlerini sakince yumup geri açtı. Arkaya dramatik bir müzik koysalar, ölüme yürüdüğümü düşünürdüm. Ama asla ölüme yürüdüğümüzü düşünmezdim.
Çünkü, Cornelia'yı benden almak için, nefesinin bir kez daha kesilmesi ve narin kalbinin atmayı bırakması için Tanrı'nın bile izin istemesi gerekiyordu. Ve ben, Tanrı'ya bile bu izni vermezdim.
"Bilmiyorum." David dürüst müydü yoksa yanımda, elimi sıkı sıkı tutan hamile kadın için açık açık söylemeyi tercih mi etmemişti anlayamamıştım. "Ortalık çok karıştı."
"Benim yüzümden mi?" diye sordu, Cornelia endişeyle. Kendisine bir şey olur diye endişeli değildi. Çünkü ona hiçbir şey olmasına izin vermeyeceğimi biliyordu. Bana bir şey olur diye endişeliydi.
"Hayır tabi ki, sarışın bomba." Dişlerimin sinirden gıcırdamasana sebep olan bu alaylı ses Luke'a aitti. "Bir yerlere füze atsalar benim yüzümden mi diye soracaksın yakında.."
Cornelia yüzüme baktı. Bir şey biliyor muyum diye mimiklerimi, beden dilimi ve hareketlerimi okumaya çalıştı ama bilmiyordum.
"Genelde bir yerlere bir füze atıldığında bile benim yüzümden atılmış oluyor." Omuz silkti. "Ya da ben babama bir füze atalım demiş oluyorum, ondan sordum."
Luke ortamı yumuşatmak için bir kahkaha attığında, çoktan yanımıza gelmişti. Gözleri Cornelia'nın yüzünde gereğinden fazla dolaştığında ise onu arkama alıp saklamak istedim. Benim karım, dedim içimden. Benim.
"Karına bayılıyorum Harry. Bunu biliyorsun değil mi?" Cornelia sinirlerimin ne kadar çabuk gerildiğini bildiği için beni sakinleştirmek adına elimin üstünü okşadı.
"Dikkat et, bir bayıldığında bir daha kalkamayabilirsin Luke. Ömrün giderek azalıyormuş gibi geliyor bana." David'e döndüm. "Ortalık neden karıştı?"
Çehresinde endişe vardı. Bir şeyler oluyordu. Bunu Luke'un cıvık davranışlarından ve David'in bu fırtına öncesi sessizliğinden anlamıştım. Anlamam sanıyorlardı belki ama anlardım.
Çünkü ben ekibimi tanırdım. İnsanların benimle çalışmak istemelerinin, ekibimin bir parçası olmak istemelerinin en önemli sebebi buydu. Ben ekibimi kendim seçerdim ve seçtiğim herkesi tanırdım.
Hayatını bilirdim. En büyük korkularını, en büyük arzularını, hobilerini, alışkanlıklarını, rutinlerini, ailelerini, arkadaşlarını, davranışlarını ve hatta bazen terapistlerini bile. Her şeyi öğrenirdim ve bilirdim. Bilmek zorundaydım.
Birbirimize canımızı emanet ediyorduk. Sırtımı yasladığım kişinin, kim olduğunu bilmezsem kendimi ve onu koruyamazdım. Ufacık bir hatanın bir anneyi, bir babayı, bir eşi, bir kardeşi, bir dostu mahvedeceğini bilmek ve ona göre davranmak benim sorumluluğumdu.
"Gidip kendin görsen daha iyi olacak." dedi, David sessizce. "NSA başkanı ve Savunma Bakanı burada. Neler oluyor bilmiyorum ama olanlar hiç hoşuma gitmedi, Harry."
Başımı salladım. Cornelia'nın elini bırakmadan önce onu kendime çekip, yüzünü avuçlarımın arasına aldım. Endişeyle bana bakıyordu.
"Harry-"
YOU ARE READING
Target | h.s
Fanfiction"Beni sevdin mi?" Tam kalbime sapladığı bıçağı çekip çıkarmak yerine, bıçağın üzerinde duran ellerini tutmayı seçmiştim. "Çok." Gözyaşlarım akmasın diye dişlerimi sıktım. Birkaç saniye daha dayanmam lazımdı. "Çok sevdim." Işık yeşile döndü. Artık...
