10 | Üç Yüz Bir

205 98 14
                                    

10 | Üç Yüz Bir

Gerçekten sevdiğim bir adamın gözlerimin önünde bu denli ölü gibi yatması ağlamaktan tıkanmış burnumu sürekli olarak çekmeme, kalbimdeki sızının durmadan büyüyen bir ıstırapla boğulmasına sebep oluyordu. Yatağının yanına yani başucuna gelecek şekilde yerde oturuyordum. Bir elimi alnına getirip terlemekten ıslanmış dalgalı saçlarını okşadım.

Ben küçükken o da hep böyle yapardı. Çok hastalanan bir çocuktum ama abim bıkmadan usanmadan başımda durur iyileşene kadar da ayrılmazdı. Bağışıklığımın güçlenmesi için bahçede kendi yetiştirdiği meyve sebzelerle yemek yapar tabağımın hepsini bitirmeden bırakmazdı.

Gelişimim için benimle oyunlar oynar, çizimler yapar ve hiç durmadan koştururdu. Nereye gitse beni de götürür bir saniye desen yalnız bırakmazdı. Hayatı ben olmuştum, hayatım o olmuştu.

Hâlâ kan çanağı gibi olan gözleri açıldığında ellerimi saçından çekip öptü. "Kurban olduğum," dedi beline kadar örttüğüm ince kumaşı üstünden çekerek ve kabuklanmış dudaklarını tekrar oynattı. "Kusura bakma."

"Kusura bakmak yok abi ama neden yaptın bunu kendine?"

"Korktum ve unutmak istedim." gözlerindeki acizliği görmemi istemediği için başını hızlıca başka tarafa çevirdi. "Neyi?"

"Kendimi," ellerini sakince inip kalkan göğsünde birleştirdi fakat atan kalbi o kadar sakin değildi. "Kendimi unutmak istedim." kendine ağır gelen düşüncelerin altından kalkamıyordu. Başka hiçbir şey demeden üstüne eğildim ve sarıldım. "Bir insan kendinden ağır yükü taşıyamaz abi. Lütfen bırak hafifleteyim."

"Ben insan değilim." ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Kekelememek için titrek bir nefes aldım. "Ne fark eder?"

"Çok fark ediyor be kurban olduğum..." yüzümü güven kokan boynuna gömdüm. Aklıma gelenlerle hasrete bulanmış tebessümüm yüzüme yayıldı. "Keşke hep çocuk kalsaydık. Ben yine koşturup yorgunluktan yerlere yatsaydım sen de hasta olmayayım diye hep sıcak yerlere taşısaydın."

Ellerimi dalgalı saçına geçirip hafifçe doladım. "Ben sana gerçeği bilmeden hep annemle babamı sorsaydım sen de adları yazan sahte bir mezara götürseydin." sıkıntılı bir nefes alıp verdim. "Ama en önemlisi ne biliyor musun? Biz bunları hiç hak etmedik."

Boynundan ayrıldığımda uyuduğunu fark ettim. Olabildiğince yavaş bir şekilde çekilip beline kadar tekrar örttüm. Örtüyordum çünkü hava ateş gibi olsa bile illaki beline kadar örter, örtmezse beş dakika içinde tekrar uyanırdı. Gıcırdamadığına şükrettiğim kapıyı çekip aşağıdaki salona indim. Salonumuzun ağaç esintisi kokan ferah kokusu gitmiş yerini viski kokusu kaplamıştı. Duman, kül gibi sisli kokusu damakta bıraktığı sertliği ve verdiği derinliği hatırlatıyordu.

Abimin elinden aldığım yarım kalmış viskiyi Akın bardağa katma zahmetinde bile bulunmadan direkt şişeden içiyordu. "Senin de alerjin falan varsa bilelim." dedim yanına oturup kolunun altına sokularak. "Alkole alerjim yok, sana sevgim çok."

"Şimdi de şair olmaya mı karar verdin?" elini omzundan çekip belime sardı ve kendine daha çok yaklaştırdı. At kuyruğu toplu olan saçlarımdan dolayı açık olan şakağımı öptü. "Senin için her şey olurum." elindeki şişeyi kapıp bir yudum da ben aldım. Toprak rengi gözleri hınzır bir gülümsemeyle aydınlandı. "Daha iyi mi?"

Şişenin içindeki kehribar renkli sıvıyı dairesel hareketlerle dönderip bir yudum aldım ve sehpaya bıraktım. Sorusunu başımla onayladım, "Eski hâlini istiyorum. Her zaman neşeli olduğu, hiçbir zaman ağlamadığı." yeterince geniş olan koltuğa uzanıp benim de uzanmamı sağladı. Yüzümü ona dönünce göz göze geldik. O kadar içten bakıyordu ki dayanamayıp hâlâ viski tadı olan dudaklarını öptüm. "Üçümüz de kurtulacağız Günebatan."

Günebatan DöngüsüWhere stories live. Discover now