2

83 21 28
                                    

"Hâlâ kahvaltıyı hazırlamamış mı bu? Anne!"

"Uyuyor aptal."

"Hao, kalk!"

Hao yatağında doğrulup eliyle yüzünü ovuşturdu. Onun için rutin olan bu uyanma şekli artık onu korkutmuyordu, bu şekilde uyanmaya oldukça alışmıştı. Yine de beş dakika içerisinde kalkıp işlerine başlamazsa azar yiyeceğini bildiğinden isteksizce yerinden kalktı ve banyoya ilerledi.

Yüzünü yıkadıktan sonra odasına tekrar dönüp hızla üzerini değiştirdi. Aşağıdan gelen homurdanmalara bakılırsa azar işiteceği kesinleşmişti bile. Bu sebeple aşağı inmek yerine odasının penceresine ilerleyip pencereyi sonuna kadar açtı. Temiz hava ve güneş ışığı yüzüne vurduğu zaman gülümsemeden edememişti.

Gözlerini kapayıp kendisine birkaç saniye rahatlamak için izin verdi fakat pencerenin pervazına yasladığı elinin dürtülmesi tekrar gözlerini açmasına sebep olmuştu.

Gözünü açtığında gördüğü minik serçe onu şaşırtmamıştı. "Günaydın, Yujin." Hao tek elini kaldırıp avcunu açtığında serçe eline uçup avcuna sokulmakta gecikmedi. "Bugün keyifli gibisin. Sana biraz yemek getirelim hadi." Hao'nun sözlerinin üstüne serçe uçarak omzuna kondu ve sanki gerçekten onu anlıyormuş gibi hareket etmesini bekledi. Hao serçenin onu anladığını düşünmeyi seviyordu.

Serçenin omzunda sabırla beklemesine karşılık Hao komidinine ilerledi ve dün akşam yemeğinden sonra peçeteye saklayıp kaçırdığı ekmek parçasını çıkardı. Ekmeği peçetenin üzerinde minik parçalara ayırıp en sonunda da pencerenin pervazına bıraktı ve serçenin heyecanla omzundan inip ekmekleri gagalamasını izledi.

"Hao!" Kapıdan gelen yumruk sesleri. Pekâlâ, azara zaten hazırdı. Kapıyı açmasına gerek kalmamıştı çünkü en başından kapısının çalınması bile bir izinden çok tehdit anlamına geliyordu. Beklediği gibi Krystian sinirle odasına daldı. "Saatlerdir kahvaltıyı bekliyoruz. Rahatına fazla alıştın anlaşılan, Jingxiang ve ben bile bu kadar çok uyumuyoruz. Aşağı in ve işine başla artık."

"Peki Krystian." Uysal cevabına karşılık üvey kardeşi gözlerini devirmiş ve kendi odasına ilerlemişti. Hao ise azarı çeken kişinin üvey annesi veya Jingxiang olmamasından dolayı kendini şanslı sayıyordu. Kümeste uyumayı pek de sevdiği söylenemezdi.

Merdivenlerden inip masada oturan üvey annesinin ve üvey kardeşinin yanına ilerlediğinde ikilinin onu fark etmeyecek kadar meşgul olduğunu görüp sanki yeni gelmemiş gibi kahvaltıyı hazırlamaya koyuldu.

"Hayır Jingxiang, prensin karşısına böyle bir kumaştan yapılmış bir şeyle çıkmayacaksın."

"Kötü değildi ama..."

"Şu daha güzel."

Hao domatesleri doğarken göz ucuyla üvey annesinin kardeşine gösterdiği kumaşa baktı. Oldukça parlak görünen beyaz kumaş gerçekten de çok güzeldi. Eğer baloya gidebilecek olsa bu kumaştan yapılmış bir kıyafetle gitmeyi o da isterdi.

"O zaman bundan bir takım diktirelim sana? Krystian mavi olanı seçti."

"Hao!"

Hao kendisine seslenilmesi ile elini kesmekten son anda kurtulup arkasına döndü ve ona bakmakta olmayan üvey annesi ve üvey kardeşinin konuşmasını bekledi.

"Kahvaltı hazırlamayı bitirince terziye gidip bu kumaşlardan ikişer takım istediğimizi söyle. Beyaz olan Jingxiang, mavi olan Krystian'ın ölçülerine göre olacak. İşine dönebilirsin."

Hao sesli bir cevap verme gereği duymadan kafasını sallayıp önüne döndü ve kahvaltıyı hazırlamaya devam etti. Uzun süredir evden çıkamamıştı bu yüzden şehre inecek olması onu heyecanlandırıyordu. Şehri hep çok sevmişti, her ne kadar evinde bir hizmetçi muamelesi görse de özünde o da bir asildi ve şehre indiğinde halktan hiç görmediği kadar fazla saygı görüyordu. Ona iyi davranılmasını özlemişti. İyi davranıştan kastı yalnızca onu görünce gülümseyen ve yol açan daha alt tabaka insanlar olsa da Hao zaten birisinin onu gerçekten sevdiği için iyi davranmasını isteyebilecek bir durumda değildi.

Cinderella (HaoBin)Where stories live. Discover now