Altıncı Bölüm

14 2 0
                                    

Elimdeki ekmek poşetini sallayarak eve doğru yürüyordum. Omzuma birinin çarpmasına sarsıldım. Omzuma çarpan kişiyle göz göze geldiğimde bu kişinin ağabeyim olduğunu farkettim. Şaşkınlıkla "Abi?" dediğimde başımın üzerine bir öpücük kondurup yürümeye devam etti. "Abi nereye gidiyorsun?" dediğimde cevap bile vermeden ilerleyip gözden kayboldu. Eve gidip babamlara ne olduğunu sormam gerekiyordu. Hızla eve ilerlerken babamın bana doğru geldiğini gördüm. "Baba! Abim gitti. Nereye gitti baba? Hiç bir şey demeden gitti." dediğimde "Annenin peşinden gitti kızım. Ben de gideceğim onlarla." dediğinde " Nereye gittiler? Ben de geleyim. " dedim korkuyla. "Sen hiç bir yere gelemezsin. Sen kalacaksın." dedi. "Baba korkuyorum. Ne oluyor? " dediğimde "Korkulacak bir şey yok. Sen kalıyorsun. Biz gidiyoruz. Zamanı geldiğinde sen de geleceksin. Tamam mı?" dedi nefes nefese. " Ne zaman gelecek peki o zaman?" diye sordum gözümden yaşlar akarken. "Bilmiyorum kızım. Sadece o zaman gelene kadar sabret. Sana öğrettiklerimizi unutma. İsyana düşme." dedi. Sonra koşmaya başladı ağabeyimin gittiği tarafa doğru. "Baba gitme! Bırakmayın beni. Baba!" diye bağırarak koşmaya başladım ben de arkasından. Ayaklarımda güç kalmadığında yere düştüm. Kafamı kaldırdığımda babamın gözden kaybolduğunu gördüm. Kalbim acımaya başlamıştı. Elimi kalbime götürdüm. Acısı dayanılacak gibi değildi. Başımı eğip haykırarak ağlamaya başladığımda gözüm elime değdi. Elimden kıpkırmızı kanlar süzülüyordu.

"Baba!".

Gözlerimi korkuyla açıp elimi kalbime götürdüm. Yanaklarım sırılsıklam olmuştu.  Yataktan doğrulup kendime geldiğimde kabus gördüğümü anlamıştım. Sehpanın üzerindeki ışığı açtığımda mekan algım yerine gelmişti. Komedinin üzerindeki su bardağına uzandığımda bardağın yanındaki fotoğrafa gözüm takıldı. Dün gece Amine teyzenin bana gösterdiği fotoğrafın aynısıydı. Çerçeveyi elime alıp derin derin baktım fotoğrafa.

" Sen de mi bıraktın çocuklarını babamın beni bıraktığı gibi? Siz babalar bu kadar acımasız olmak zorunda mısınız?" dedim tekrar ağlamaya başlayarak.

"Sen arkanda annelerini bırakmışsın. Benim babam beni bir başıma bıraktı biliyor musun? Bir başıma kaldım. Senin çocukların gibi güçlü de değilim ben. Babama çok kırgınım. Seninkiler de sana kırgın mıdır? "

Gözümdeki yaşlar elimdeki çerçeveyi ıslanmaya başlamıştı.. Yataktan kalkıp kapıya yöneldim. Tam odadan çıkacaktım ki çerçeveyi yeniden elime aldım tekrar.

"Özür dilerim Osman amca." dedim ellerim titrerken.

"Siz de bizi bırakmak istemezdiniz biliyorum. " dedim fotoğraftaki adamın gözlerinin içine bakarak.

Çerçeveyi elimden bırakıp odadan sessizce çıktım. Gün daha aymamıştı.

Evin kapısını sessizce açarak evden ayrıldım. Merdivenlerden sessizce iniyordum. Aileme kavuşmak istiyordum artık. Birinci kata geldiğimde kattaki evin içinden gelen birkaç ses duymuştum. Hızla giriş kapısına yöneldiğimde sesler duyduğum evin kapısı açıldı. Yakalanmıştım. Dudaklarımı dişlerken

"Gökçe?"

Seslenen kişinin Ali olduğunu anlamıştım. Ona doğru döndüm.

" Efendim?"

"Hayırdır nereye gidiyorsun? Pardon! Nereye kaçıyorsun?" dedi imayla.

"Bak! Her şey için teşekkür ederim. Dün bana çok yardımcı oldun. Hatta sen olmasaydın belki de... Neyse ne! Artık gitmem lazım. Engel olma nolursun."

"Gitmene engel olmam ama niyetin kaçmaksa o başka. Hem ben olmasaydım ne olacaktı? İntihar mı edecektin? Ne olacaktı?" dedi kaşlarını çatarak.

"Seni ne ilgilendirir? Kaçmam, intihar etmem. Sana ne benden? Kimsin hem sen ya? Dün aklım başımda değildi sana güvendim evinize kadar geldim ama bugün aklım başımda ve tanımadığım insanların evinde kalmak, onlara yük olmak istemiyorum." dedim hırsla.

Evinden çıkıp kapıyı kapattı. Bir iki adım atarak karşımda durdu.

"Birincisi bize yük değilsin. İkinci biz seni tanıyoruz sen de zamanla bizi tanırsın. Üçüncüsü nereye gideceksen ben bırakırım seni." dedi .

" Siz beni nereden tanıyorsunuz ki? "

"Ahmet amirim senden çok bahsetti bize tanışmış kadar olduk." dedi apartmanın kapısını açarken.

Kapıdan çıktığında arkasından bakakalmıştım.

"Gelmiyor musun?" diye seslendiğinde apartmandan çıktım. Apartmanın önündeki arabalardan siyah olanın kapısını açtı.

"Hadi bin. "

Arabaya ulaştığımda ön kapıyı açacakken "Arkaya binsen daha iyi olur." dedi.

İlk önce anlamazca suratına baktığımda jeton sonradan düşmüştü. Hassasiyetlerini anlamış ve saygı da duymuştum. Çünkü bana uzak şeyler değildi bunlar. Babam ve ağabeyimin de böyle hassasiyetleri vardı. Ailem mütedeyyin bir aileydi. Bizi de öyle yetiştirmişlerdi. Ben kurallara pek uyamasam da uyanlara hep gıpta ile bakanlardan olmuştum. Nefsime çok ağır gelen şeyler vardı. Ali arabayı çalıştırdı.

"Nereye gideceksin?"

"Eve gideceğim."

"Emin misin?"

"Evime gideceğim. Bunun nesinden emin olmam gerekiyor?"

"Hep böyle asi misin sen? " dedi sesini yükselterek.

" Beni tanıyormuşsunuz ya onu da bilirsiniz bence."

Aynadan bana çatık kaşlarla baktığını farkettiğimde gözlerimi kaçırdım.

" Evin yerini biliyor musun?" diye sorduğumda başını salladı.

" Babamı ne zamandır tanıyorsun?" diye sordum.

"Babam şehit olduğu günden beri."

"Baban şehit olduğunda kaç yaşındaydın?"

Bu sorudan rahatsız olduğu belli oluyordu. Birkaç saniye sustu.

" On sekiz." dedi.

On sekiz mi?

"Çok küçükmüşsün." dedim.

Bir şey söylemedi. Onu o zamanlara götürmüştüm sanki. Bakışlarına çöken hüznü görmüştüm. Eve geldiğimizde derin bir nefes alıp indim arabadan. Ali'nin de arabadan indiğini anlamıştım kapanan araba kapısından. Bahçenin kapısının önünde durup kapıdan bahçeye bakarken gözyaşlarım fütursuzca yanağıma akmaya başladı. Elimi kalbime götürdüm. Gördüğüm kabusu hatırladım. Kalbim gerçekten kanıyormuşçasına acıyordu. Ali'nin adımlarını duyduğumda arkamda olduğunu hissetmiştim.

Ağlamam şiddetlendiğinde "Ağlama kurban olayım." dedi.

"Nasıl ağlamayayım? Her şeyimi kaybettim. Hem baban gittiğinde sen ağlamadın mi ki bana ağlama diyorsun?"

"Ağladım hatta-"

" Hatta o kadar çok ağladın ki kendini sokaklara bile attın." diye cümlesini tamamladım.

"Sen nerden biliyorsun bunu?" diyen sesinden kaşlarını çattığını hissetmiştim.

"Annen anlattı."

" Vay! Amine hanıma bak sen. Bizim kirli çamaşırları herkese anlatmıyordur inşallah." dediğinde dudağımın kenarı kıvrıldı.

Birkaç saniye sessizlikten sonra sessizliği bozan ben oldum.

"Ali?"

"Gökçe?"

Arkamı döndüğümde göz göze gelmiştik.

"Sen nasıl dayandın? O kadar dağılmışken nasıl toparlandın? " dedim yangınıma bir damla su umarak.

"Aslında dayandığım pek söylenemezdi. Babamı şehit edenlere karşı içimde beslediğim kin beni yiyip bitiriyordu. Bazen hırsımdan kendimi parçalamak istiyordum. Çareyi sokaklarda arıyordum. Ta ki baban bana el atana kadar."

"Babam ne yaptı sana peki? Ne dedi de çare oldu derdine?"

" Aslında-" diye konuşmaya başlamıştı ki duyduğumuz ses ile sözü yarım kalmıştı.

Getir Baharlarınıजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें