12.Bölüm: ÜNİVERSİTE SINAVI

En başından başla
                                    

"Bak Kartal abi..." dedi elini bana uzatarak. Oldukça ciddi görünüyordu. "Ne sen bana şu zıkkımı anlat ne de ben senin vaktinden çalmayayım?" dediğinde hiçbir şey demeden havada duran eline bir adet kalem tutuşturdum.

"Ama Kartal abi hiç istemiyorum ya!" diye kendini ağlamaya hazırlarken ona döndüm. "Hayatta her zaman istediğin şeyleri yapamazsın Ecrin."

İnanır mısınız? O akşamda çözdüğü tüm soruları ağlayarak çözdü.

Biz bir süre böyle derslere devam ederken kendimde bir şeyler değiştiğini fark ettim. Sanki günden güne karşımda matematik çalışmamak için ağlayan kıza çekiliyordum. Bir gün dudaklarını, diğer gün kirpiklerini sonra ki günse burnunun üzerinde ki minik çilleri incelerken buldum kendimi.

Söylene söylene gittiğim o derslere artık erken gitmek için bahaneler üretir olmuştum.

Üniversite sınavına son birkaç hafta kala artık son derslerimizi işliyorduk. Ecrin soru çözerken hala ağlıyordu. Diğer günlerle arasında sadece tek bir fark vardı. O da bendim. Artık ağlamasının bitmesini beklemek yerine gözyaşlarını siliyordum.

"Neden kendini ağlayarak daha çok yoruyorsun?" dedim baş parmağım yüzünde ki her bir gözyaşını avlarken.

"Nefret ediyorum bu dersten de ondan!" dedi hırçın bir şekilde. "Matematiği bulanın Allah belasını versin!"

Anlaşılan bu lanet olası matematik benim güzeller güzeli Balkız'ımın canını oldukça fazla yakmıştı.

Derin bir nefes alıp derse geri döndüğünde beş dakika sonra soru çözerken uyuyakaldı.

İşte o gün anladım ki büyük bir vurguna uğradım. Bu vurgunun adı da Ecrin Balcı'ydı. Nam-ı değer benim güzel Balkız'ım.

Düşüncelerimin içerisinden sıçtığımın telefonu yüzünden çıktım. Anasını satayım geçmişi anmaya bile izin yoktu ya kendimi parçalayasım geliyordu.

Arayan Fırat'tı.

Bu aralar Murat orospusuyla ilgili sıkıntılarımız vardı.

Bir ümit iyi haber verir diye oturduğum yerden kalkıp mutfağa geçtim. Gözümün tek mutfağa geçerken Balkız'daydı. Acaba buraya gelir mi diye düşünmüştüm ancak bakışlarından hala küçük ama sihirli busemin etkisinde olduğu anlaşılıyordu. Bu yüzden de kalkıp gelmesine ihtimal vermedim ve rahatça telefonu açtım.

Direkt selam sabah vermeden "Hayırlı bir haber vermeyeceksen hiç konuşma Fırat" dedim

"Sen bizim işte hayırlı haberi nerede gördün devrem? Hayır söyle bende oraya gideyim."

"Tamam Fırat. Boş yapma ne diyeceksen de."

"Devrem bu amcanın evinden hiçbir şey çıkmadı..." dedi sönük bir sesle. Ortada büyük bir oyun dönüyordu ki ben bu bok faresini bir türlü yakalayamıyordum.

"Orospu çocuğu bir şekilde bizim söylediklerimizi öğreniyor."

Aramızdan biri köstebekti. Haftalardır görev düzenliyorduk ancak Murat her seferinde biz gelmeden önce ortadan kaybolmuş oluyordu. Kulağına su kaçıran vardı ancak o kimdi?

Bu dosyada dört kişiydik. Ben, Emre, Fırat ve Elif.

Emre'nin köstebek olmak gibi bir lüksü yoktu. Fırat'sa yıllardır dostlarımdan biriydi. Onun köstebek çıkması demek onunla birlikte hayatıma giren her şeyin bir anda yanıp kül olması demekti. Bende hatırı olan biriydi. Eğer bu hatırı görmezden gelip hareket ettiyse... o zaman acımazdım.

Aşk BürosuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin