15. ENDİŞELENEN BİRİ İÇİN

Start from the beginning
                                    

Bu para ay sonunda sadece karın doyurmaya ve faturalara yeterdi.

O yüzden ekstra yük olacak şeyler isteyemezdim. Kitap gibi.

Kitapların ekstra olarak görülmesi ayrı olaydı zaten...

"Anladınız mı?" diye sordum test kitabına dikkatlice bakan kızara. Topuzlu Esra heyecanlı gözlerini bana çevirirken, "Anladım bu sefer hocam." dedi mutlu bir sesle. Dudaklarım yukarı kıvrıldı onların anlamasına sevinirken. Gülay da başıyla onaylarken, "Ne zormuş şu servet-i fünuncular hocam ya. Öyle bir yazıyorlar ki hangi dilde anlayamıyoruz. Nereden bilelim hangi tema bu?" diye homurdandı. Dediğine karşı sırıttım. Doğru diyordu. Biz osmanlıca dersi de aldığımız için çok iyi anlayabiliyorduk ancak öğrenciler için işkence gibi bir şeydi.

"Anlayacaksınız çocuklar. ÖSYM size acımaz." dedim gözleri korksun diye. Zaten çıkmaz diye çalışmazlarsa çıkınca ağlarlardı. Esra dudaklarını büzerken, "Hocam siz de hiç boş durmuyorsunuz. Anında pompaladınız ÖSYM şeysini..." derken iki haftadır yanıma gelip soru çözdürenlere uyguladığım muameleye laf atmıştı. Evet, 'bu çıkmaz yaa'cılara örnekler gösterip biraz apışıp bıraktırmış olabilirdim. Ee, ne yapayım? Her şeyi soruyordu bu ÖSYM'de. He bazı konuları daha çok sorardı ama benim isteğim herkes edebiyatı fullesindi.

Onları başarılı görmek istiyordum.

Öğrenci zili çalınca gözlerim ileriye kaydı. Koridor sonundaki peteklerin oradaydık bütün teneffüs boyunca. En az altı soru çözmüştüm galiba. Arada bir sohbet de etmiştik de çok yormuşlardı beni. Zaten dokuzların dersinden çıkmıştım... Çok yaramazlardı. Hepsi. Dersi kaynatmak için takla atmıştı biri ya. Vallahi dövecektim bir gün birini. Ben şiddet meraklısı da değildim ama ikinci haftadan böyle yapmaları sinirlendiriyordu. Sevdirmek için bir sürü kitap getiriyordum her gün evden. Keşke baksalardı.

"Hadi sınıflara kızlar." dedim nöbetçi öğretmen de koridora inince. Aklıma yarın nöbetçi hoca olacağım geldi. Başıma ağrılar girdi yine. Gülay ve Esra bana veda edip üst kata çıkarken soğumuş çayımdan bir yudum daha aldım. O ara Ahmet hoca bağıra bağıra herkesi içeri sokmaya çalışıyordu. Kırmızı yüzüne bakarken güldüm. Aşırı eğlenceli bir adamdı ancak çocuklara sözünü geçirmekte zorlanıyordu. O yüzden böyle nefes nefese kalıyordu hep.

Benim şimdiki dersim kendi sınıfıma olduğu için çayımı bitirip çöpe atarken rahattım. Onlar da dokuzdu bir önceki dersimdekiler de. Malzemelerim yanımdaydı yani. O yüzden öğretmenler zili çalana kadar camdan kantin tarafına baktım. Bahçe nöbetçi hoca zorla kantinden çıkarıyordu çocukları. Kader'in yorgun halini görünce sırıttım. Bahçeye onu koymuşlardı bugün. İki teneffüste delirmişti. Bir an gözleri benim olduğum cama kayınca sırıttığımı gördü. İşaret parmağını bana sallayarak, "Seni de göreceğiz." diye ağzını oynattı. Kafamı 'he he' der gibi salladım ve ona el sallayarak üst kata çıkmaya başladım.

Görecektim ancak şuan eğlenmeye devam etmeyi tercih ediyordum.

Kitaplarımı daha sıkı tutarken üst kattaki sınıfların yarısının kapısının kapandığını gördüm.

Hocalar ben oyalanırken sınıflarına girmişti demek ki. Çarpraz sınıfımın kapısının önünde sohbet eden öğrenci grubuna doğru, "Sınıfınıza geçip hocanınız bekleyin çocuklar." diye uyarıda bulundum. Hep birlikte koro gibi, "Tamam hocam." diyerek içeri doluşan çocukları birkaç saniye izledim sonra kendi sınıfıma girdim.

Hepsi içeride farklı farklı işlerle meşguldü. Ben girince anında yerlerine gitmeye başladılar. 

"Hadi yerine Hamza!" dedim arkadaşından kopamayan çocuğa. Bu Ahmet'ti. Normalde başka sınıftaydı ancak o sınıftaki mevcut fazlalığından dolayı bizim sınıfa gelmişti. Aptal müdür bunu bile becerememişti. Otobüste gördüğüm ilk öğrencimin sınıf hocası olmak sevindirmişti, o ayrı tabi.

KARA GECENİN GÜNÜ AYMAZ | bxbWhere stories live. Discover now