22. BÖLÜM

31 0 0
                                    

Sabah gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey kar yağışı olan bir ormandı. Dün akşam eve geldiğimizde karşılaştığım karanlıkta artık kuşları ve sincapları görebiliyordum yattığım yerden. Sanki Full HD bir televizyonda doğa belgeseli izliyor gibiydim. Keşke sesleri de duyabilseydim. Ancak ses olmamasına rağmen bile içim huzurla doluyordu doğa anaya bakarken.

Bu sessizliğin de farklı bir mutluluk getirdiğini inkâr edemezdim. İnsanların içinde olmak veya rol yapmak zorunda olmadığım güvenli alanımda gibi hissediyordum. Nicholas güvenli alan vermişti bana. Onun yanının benim için her zaman anlamı büyük olacaktı.

Üstümdeki yorganı itleyerek doğruldum. Odada yalnızdım. Aşağıdan bir müzik sesi gelmeye başlayınca yataktan kalktım. Nicholas'ın dün gece çıkardığı gömleğini üzerime geçirdim. Aşağı inmeden önce banyoya dişlerimi fırçalamak için girdim. Tribeca'daki eve aldırdığım her şeyi burada da görünce şaşkınlığıma engel olamamıştım. Bunu bile ayarlamış olması çok tatlıydı.

Graceffa evinde kullandığım diş fırçasının birebir aynısıyla dişlerimi fırçaladıktan sonra aşağı inmek için odadan çıktım. Evin sağ kanadındaki tek oda yatak odasıydı. Evin büyüklüğüne göre oldukça genişti yatak odası. Sol kanadı biraz merak etsem de aşağıdan gelen güzel kokular ve Adele'in sesi beni evi dolaşma fikrinden vazgeçiriyordu. Ahşap merdivenleri inerken ortadaki cam asansörü inceledim. İki katlı bir eve neden asansör gerektiğini düşünmek yerine antreden sesin geldiği tarafa doğru yöneldim. Geniş bir mutfak ve yemek bölümü beni karşıladığında burada manzaranın yatak odasından daha farklı olduğunu gördüm. Ahşap çerçeveli büyük camların ardındaki görüntü büyük ağaçlar yerine daha açık bir alandı. Evin kocaman bahçesi ve üstünde buharı tüten bir havuzu vardı. Her konuma özgü güzellikte evleri vardı.

Doğa manzarasından asıl manzarama çevirdiğimde bakışlarımı onu ocağın başında arkası dönük bir şeylerle uğraşırken gördüğümde yanına sessizce gidip arkasından sarıldım hemen. Gelmemi bekliyormuş gibi güldü ve bir elini karnında kenetlediğim ellerimin üstüne koydu.

"Günaydın meleğim," derken hâlâ gülümsediğinin farkındaydım. Şarkı değiştiğinde göğsünde gezindi ellerim. Elinde tuttuğu şeyi ocağın yanına bırakıp beni önüne alınca yüzüne baktım.

Ona bakarken içimdeki duyguların büyüklüğüne isim koymadan onunla birlikte olduğumu fark ettim. Aşk, sevgi, bağlılık? Hangisiydi bu hissettiklerim bilmiyordum ama çok güçlü olduklarını anlayabiliyordum. Bu surat için her şeyi yapardım. Kaybedecek olsam bile her savaşa girerdim. Okyanusları kıskandıracak kadar güzellikte gözlerine baktığımda ona karşı sahip olduğum bu duyguların sadece dıştan gördüklerimin neden olmadığını daha iyi anladım. Ruhlarımızın bağı büyüleyiciydi.

Ben senelerdir ördüğüm duvarların arkasında duygularımı çok derinlere gömüyordum. Buna rağmen onun duygularını içimde çok net hissedebiliyordum. Onun ise benden önce duygularıyla daha çok iletişim halinde olması sebebiyle benim hissettiklerime daha duyarlı olduğunu biliyordum. Her zaman nasıl ruh halinde olduğumu bakmadan bile görüyordu. Şu içimde olan şeyler kesinlikle tek taraflı değildi. Bunun getirdiği keyifle gülümsedim ona.

"Günaydın," dedim uzun süredir başka hiç kimseye göstermediğim bir tatlılıkla. Beni elimden çekerek bir elini belime koyup hafifçe dans etmeye başladığında mutluluktan erimiştim.

"Çok iyi dans edemiyorum." Söylediğine gülüp bir elini tutup ondan uzaklaşıp beni etrafımda döndürmesini sağladım. Sonra elini bırakmadan dönerek kollarına geri geldim. O da beni yere doğru eğip dudaklarıma bir öpücük kondurdu. Tekrar doğrulduğumuzda yaşadığım anın romantikliğinden kalbimi kusacaktım neredeyse. "Pastırmamız yanmasın," deyip beni önüne alarak tezgâha koyduğu maşayı elime verdi. Sonra elimden tutup pastırmayı birlikte yaptık. Ardından aynı tavaya yumurta kırıp onu pişirdik. Kahvaltıyı hazırlarken başıma kondurduğu öpücüklere her seferinde gülümsemeden edemiyordum.

İTAAT (Değişim #1)Where stories live. Discover now