6. the kiss

119 18 6
                                    

o gece yurda dönene kadar sürekli minho'nun varlığını sorgulamıştım. sadece ben değil, felix ve jisung da olayın absürdlüğü karşısında şok olmuşlardı. anlaşılan minho sadece hayal ürünümden ibaret değildi. beynim onu bir yerlerden bulup gün yüzüne çıkarmıştı. fakat onu hayatımda daha önce gördüğümle ilgili hiçbir şey hatırlamıyordum. ne zaman görmüştüm? nerede görmüştüm? nasıl görmüştüm? asla bilmiyordum. ama bir şekilde bilinçaltıma işlemişti ve dolaylı yoldan hayal ürünüymüş gibi görmüştüm onu. her şey şimdi daha da garip bir hâl almıştı. onu tanıyordum, hakkında az da olsa bir şeyler biliyordum. onunla aylarca birlikte vakit geçirmiştik, ona dokunmuştum, sarılmıştım, öpmüştüm. ama şimdi o beni tanımıyordu. bir birimize tamamen yabancıydık. varlığımdan haberi bile yoktu.

mekandan erken ayrılmayı istemiştim çünkü minho'yu görmeye dayanamıyordum. o anki halimle de yanlış bir şeyler yapmaktan korkuyordum. çocuklar beni yurda bırakmış ve her ihtimalde onları aramamı tembih ederek yanımdan ayrılmışlardı. başım hafif döndüğü için hiçbir şeyi düşünmeden direkt uyumuştum. ertesi sabah biraz dünden kalma gibi hissederek güne başlamıştım. yataktan kalkıp hazırlandım. aynadaki dağınık saçlarıma baktım fakat biraz bulanık görünüyordum. sanki ayna uzun yıllardır silinmemiş gibi buğuluydu. ardından sözde boy aynasına baktığımı farkettim ve ilaçlarımı almadığımı hatırlayarak komodine adımladım. hapları tekte yuttum ve iki saniye önce ayna olan boş köşeye baktım. "harika." alışmıştım bu duruma. aynı küçükken de alıştığım gibi.

soğuk hava kulaklarımda uğulduyordu. boynuma sardığım yumuşak atkımı düzelttim ve hızlı hızlı üniversite binasına adımladım. bir kaç kez buz tutmuş yollarda kayarak yere kapaklanmanın ucundan dönmüştüm ama derse vaktinde yetişmezsem hoca sıkıntı çıkaracaktı. holden geçerek yandaki kolidora ilerledim ve eldivenlerimi çıkararak paltomun cebime attım. adımlarımı yavaşlatarak üstümdeki kar tanelerini temizledim. yanımdan geçen kişilerle çarpışmamak için biraz köşeye çekilmiştim. geçip giden insanların arasında oldukça tanıdık bir parfüm kokusu dikkatimi çekmişti. bakışlarımı kaldırıp etrafıma bakındığımda kolidorun diğer ucunda minho'yu farkettim. istemsizce gözlerim onda takılı kaldı. onu bekleyen bir erkeğin yanına hızlı hızlı gitti ve durup soluklandı. ardından bir şeyler konuşmaya başladılar. gülümsüyordu. mutlu görünüyordu. kalbimin hızlı hızlı çarpmaya başladığını hissedebiliyordum. görünüşü neredeyse hiç değişmemişti. sadece saçlarını koyu kırmızıya boyatmıştı ve siyah çerçeveli gözlükler takıyordu. hani şu meşhur 'erkek arkadaş vibe'ı' lakabını alanlardan. onun hakkında düşünürken sanki öncesinde de minho varmış gibi düşündüğümü farketmiştim. eskiden görüntüsü nasıldı bilmiyordum ya da ne zamandır kırmızı saç kullanıyordu bilmiyordum. ellerini uzun siyah paltosunun ceplerine attı ve arkadaşıyla birlikte uzaklaşarak gözden kayboldular. bakışlarımı krem rengi parlak fayans zemine çevirdim. derin bir nefes aldım ve ne zaman yaslandığımı hatırlamadığım duvardan ayrılarak sınıfıma ilerledim.

ders boyunca ara sıra felix ve jisung'dan mesajlar almıştım. minho'yu sorup duruyorlardı ama pek bir cevabım yoktu. kısa yanıtlar vererek geçiştirmiştim. dersten sonra sınıftan ayrıldım ve yurda ilerledim. kolidorlarda ve üniversitenin bahçesinde gözüm minho'yu aramıştı. merdivenleri bitkinlikle çıkarak odamın kapısının önünde durdum. anahtarımı kilide taktım ama bir türlü döndüremedim. kaşlarım istemsizce çatılırken kapı kulpuna uzandım ve açık olduğunu farkettim. deja vu yaşıyordum. elindeki yün kazakla durmuş şaşkınca beni izleyen minho'yla karşı karşıya geldim. duvara bitişik olan yatağın üzerine ağzı açık bavulunu bırakmıştı. kapıyı ardımdan kapatırken "ne arıyorsun burada?" diye sordum. "efendim?" çantamı bir kenara bıraktım ve bakışlarımı onda sabit tutarak yatağıma adımladım. "burada diyorum, ne arıyorsun?" diye tekrarladım. siyah çerçeveli gözlükleri ardında bakışları önce bende sonra da yatağın üstündeki bavulda gidip geldi. "dönem ortasında üniversite değiştirmek gibi bir hata yaptım diyelim." kendi kendine gülümsedi. "psikoloji bölümündekiler genelde binanın diğer ucunda oluyor." gözlerini kırpıştırdı. "bölümümü nereden biliyorsun?" diye sordu. bir süre sessiz kaldım. ardından omuzlarımı silktim. "tipin belli ediyor. gözlükler falan." güldü. "öyle mi? inek öğrenci gibi mi duruyorum?" cebimde titreşen telefonuma uzandım. "belki, biraz." diye yanıtladım grup mesajlaşmasına girerken. "seni sanırım bu sabah üniversitede görmüştüm. sanat tarihi bölümündesin değil mi?" elindeki kazağı katlayıp dolaba bıraktı. başımla onayladım. "aynen." jisung dışarı çıkmak için felix'i ikna etmeye çalışıyordu ama felix pek oralı değil gibiydi. sunumlarıyla uğraşması gerektiğinden bahsediyordu. "baksana, birazdan kütüphaneye gitmem gerek. hazırlamam gereken bazı projeler var. bana katılmak ister misin?" bakışlarımı ona çıkardım. kış güneşi hafiften kırmızı saçlarına vuruyordu. geri telefonuma döndüm. "sanmıyorum. yapacak işlerim var." sessizlik. "minho ben bu arada." sırtı bana dönüktü. bavulundaki son kıyafetleri de yerleştirirken onu izledim. "biliyorum." diye fısıldadım. "efendim?" bana döndü. "ben de hyunjin." gözlüğünü düzeltti. "hyunjin. güzel isim." sessiz kaldım.

efialtis | hyunhoWhere stories live. Discover now