5 | Yaşamı Vadeden Gözler

Start from the beginning
                                    

"Kendini bırakma. Yanındayım."

Hangi birine kulak vereceğimi şaşırdım. Aklıma gelen fikirle nehire doğru koştum. Geçen sefer nehire düştüğümde kendime gelmiştim belki bu sefer de olurdu. Ya da ölümüme kendi ayaklarımla mı gitmiştim?

"Tansiyon düzeliyor. Kalp atmaya başladı."

~

Sis bulutları aklımı terk ederken lüks bir hastane odasında gözlerimi açtım. Akın da abim de pencerenin önünde durmuş, karanlık gökyüzünde durmadan göz kırpan yıldızları izliyorlardı.

"İki dev adam."

Sıkı askerî eğitim almışlar gibi aynı anda aynı yönden döndüler. Abim Akın'dan daha hızlı davranıp yanımda bitti. Akın ise olduğu yerde yorgun gözlerle öylece baktı.

Dağılmış saçlarımı özenle düzeltip yanaklarıma öpücükler kondurdu. Kuruyup çatlamış dudaklarımı yumuşatmak için dilimle ıslattım. "Su verir misin?"

Başucumda duran şişedeki suyu karton bardaklardan birine doldurdu ve başımı hafifçe kaldırıp içmemi sağladı. "Teşekkür ederim..." dedim tekrardan yatarak. Karnımın izin verdiği kadarıyla derince bir nefes aldım. Daha fazla beklemek gibi bir niyetim yoktu. "Bana her şeyi anlatın." dedim tek nefeste.

"Neyi anlatacağız?" abimin gözlerindeki korku, göz bebeklerinin küçülmesinden bile anlaşılabilirdi. "Her şeyi. Mesela Akın," dedim dudaklarımı bir kere daha yalayarak. "O silüetler neden sana itaat etti? Kimsin sen?"

Abimin çene kasları seğirirken ellerimi, soğuk elleriyle sıkıca tuttu. "Dinlenmen lazım kurban olduğum, günlerdir yoğun bakımdaydın yeni uyandın şu an konuşacağımız şey bu olamaz."

Bitkin bir hâlde olumsuzca başımı salladım. "Her şeyi şimdi öğrenmek istiyorum."

Yanımdan kalkıp parmaklarını dalgalı, gür saçlarının arasına daldırdı. Gözlerini kapatıp sessizce durdu. "Ben anlatamam..." dedi çaresizce çıkan sesiyle. Akın bir adım öne çıkıp destek vermek ister gibi omzunu sıktı ve, "Senden duymalı." dedi. Akın'ın gözlerine büyük bir hüzünle baktı.

Kabullenmişcesine tekrar yanıma oturdu ve ellerimi kavradı. Direkt konuya daldı. "18 yaşımda dünyayı merak eden bir DOV'dum." dedi. Duyduklarımla tüm yaşamsal faaliyetlerim durmuş gibi hiçbir tepki veremedim. Önce kalbimin acısı derinleşti sonra tüm vücuduma zehir misali sinsice yayıldı.

"Bardaktan boşalır gibi yağmur yağıyordu, durmadan çakan şimşekler de cabasıydı." kendinde anlatma gücü bulmak için biraz bekledi. "Bir ara sokağa girdim. Duvarın dibinde siyah, kutu gibi duran şey dikkatimi çekti. Yaklaşınca bebek puseti olduğunu fark ettim. İçinde de ağlamaktan sesi kısılmış sen vardın." yaşarmış gözleriyle tepkilerimi inceledi. Ama ben hiçbir tepki vermiyordum. Daha doğrusu: veremiyordum. İçimde var olan her şey dağılıyordu ama benim gıkım bile çıkamıyordu.

"Ipıslaktın, tenin mosmor olmuştu. Hiç düşünmeden kucağıma aldım ve yaşadığım yere götürdüm. Yolda da birkaç yenidoğan kıyafeti aldım ve giydirdim. Eve bir doktor çağırıp muayene ettirdim. Birsürü ilaç yazdı ama daha küçücük olduğun hâlde dayanabileceğini söyledi. Birkaç gün hastanede yattın, o zamanlar yaşadığım yerdeki insanlar bizi ziyarete geldiler. Birçoğu seni yetimhaneye vermem konusunda ısrar ettiler ama ben hiçbirini dinlemedim. Daha önce dünyaya yerleşen DOV'lardan bana kimlik çıkarmalarını istedim. Yapılacak işlemleri öğrenip senin de bir tane kimliğin olmasını sağladım. Bu sayede abi kardeş olarak göründük artık bizi kimse ayıramayacaktı." yaşaran gözlerini elinin tersiyle sildi.

Günebatan DöngüsüWhere stories live. Discover now