|TEBL|

114 11 13
                                    

Tebl: Düşmanlık, kin, intikam...

Kurak, verimsiz toprak gibi ciğerlerim büzülmüştü. Suya muhtaç boğazımın yolları kupkuruydu. Ciğerlerimi yağmura doyan toprağın şişkinliği misali derin bir nefesle doldurdum. Nefes borumu aşarak göğüs kafesimi hareketlendiren bu devinimim, bana yaşadığımı hissettirdi ve bulunduğum ânı... Az önce zorlanan boğazım tahriş olmuştu ve içime çektiğim her oksijen damlasıyla alev alev yanıyordu. Islak kirpiklerimi okşayan ılık rüzgâr, içimde ki yangına rağmen bedenimi buza çeviriyordu. Kulaklarım saniyeler önce işittiği kelamların ağırlığıyla uğulduyor, beynimde Taymaz'ın söylemi dönüp duruyordu. Suç ortağı demişti. Ben... Ben zaten bu topraklarda ki varlığımla illegal bulunurken ve boğazıma kadar yalana bulanmışken bir suç daha işleyebilir miydim? Ruhum bu yükü nasıl kaldırırdı? Gözlerim boşluğa dalmışken onun sert sesi savunmasız bedenime bir darbe indirip beni kendime getirdi.

"Bir şey söylemeyecek misin?" Okyanus mavisi gözlerimi onun yosun yeşili gözlerine diktim. Gözleri meraka bulanmış olsa da yüz ifadesi yine kaskatıydı ve hiçbir duyguyu belli etmeyerek beni ürpertiyordu. Nasıl bu kadar katı olabilirdi bir insan? Robot gibiydi; donuk, duygusuz... Sabah bana karşı olan biraz da olsa nazik ve yumuşak tavrı emniyette bulunduğumuz o zaman diliminde tamamen değişmiş, bambaşka biri olmuştu ve bu hali beni delicesine korkutuyordu.

"Suç ortağı mı?" Çatallanmış sesim ılık rüzgâra karışarak onun donuk yüzüne çarptı. Sessizce başını salladı ve yavaşça dizlerini kırıp yüz hizama geldi.

"Bak," Tok sesi ikna etmeye programlanmış gibi çıktı dudaklarından. "bu benim için çok önemli."

Tepkisiz kalarak ona bakmaya devam ettim. İçimdeki şüphe tohumları yeşerdiğinde gözlerim yeşil harelerin donukluğunu eşeliyordu. Öyle sert duvarlara sahip duruyordu ki onunla ilgili fikir yürütemiyordum bile.

"Söyle bana, nereden tanıyorsun Semih'i?" dedi uzun bir sessizlikten sonra.

Gözlerimi ondan ayırıp başımı eğdim. Bakışlarım toprağa saplanan parmaklarımda gezinirken içinde olduğum durumu tekrar düşündüm. Onunla ortak olursam ne olurdu? Her şeyden önce ona güvenmeli miydim? Ben... Ben bir kaçaktım, o ise polisti. Ne kadar onunla birlikte olursam o kadar tehlikenin içinde olacaktım. Ama ağabeyim, ona ulaşmamı kolaylaştırırsa? Düşüncelerim karman çormanken aklımı mı yoksa duygularımı mı dinlemeliydim? Karar veremiyordum.

Derin bir nefes aldıktan sonra başımı kaldırdım ve sabırla konuşmamı bekleyen adama diktim gözlerimi. "Semih'i nereden tanıyorsun? Onunla ne ilgin var?" Tekrar aynı soruyu sorması üzerine birbirine kenetlenmiş dudaklarımı yavaşça araladım. Ağzımdan çıkan cümleler tamamen inkâra bulanmıştı.

"Semih mi her kimse artık ben öyle birini aramıyorum tamam mı? Tanımıyorum da, alakam falan yok yani." Söylediğim yalanın inandırıcı olması için yüzümü sabit tutarak en ufak bir açık vermemeye çalıştım.

Dudaklarının arasından bana inanmadığına dair bir nida çıksa da istifimi hiç bozmadım. Ta ki o sözleri söyleyene kadar. " Emniyette masamın üzerinde duran dosyaya ilgiyle bakarken bana pek alakan yokmuş gibi gelmedi ama."

"Bak kızım," diye başlayan sözünü hırsla kestim. "Kızım mı?!" Tepkime karşılık sabır dilenircesine eliyle yüzünü sertçe ovuşturduğunda dizlerim yakalanmış olmanın verdiği korkuyla çaresizce titremeye başladı. Yine de ona bunu belli etmemek için kendimi sıkıyor, olabildiğince kamufle etmeye çalışarak uçuk tepkilerin arkasına sığınıyordum.

Ancak onun karşımda böylesine yıkılmaz ve kendinden emin durması beni daha çok paniğe sürüklüyordu. Oturduğum yerden ayağa kalkarken, " Bakmadım ben dosyaya falan." Diye inkârıma devam ettim. Ona sırtımı döndüğüm an dişlerimi alt dudağıma geçirerek gözlerimi kapattım.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 19, 2023 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

DİBİ TUTMUŞ OKYANUS Where stories live. Discover now