"Basit değil!" dedi yakınarak. "Bu yüzden senden istiyorum. Başka birine söyleyemem, Aaron'a dahi. Bu yüzden sen getireceksin." Güzel, bu onun da sırları olduğu anlamına geliyordu.

Ve diyelim ki kabul ettim, bunu nasıl başaracaktım, anlaşmanın benim olan kısmımı nasıl devam ettirecektim? Bir sadık revire sadece kontrole giderdi ama ben revirde olmaktan her zaman korkmuştum. Kan değerlerimden ya da başka herhangi bir veriden kaynaklı olarak benim bir sadık olmadığımı anlayabilirlerdi.

Kısa zaman önce olsa bana yardım eden, o iyi yürekli adam yüzünden endişelenmezdim. O bir şekilde beni hep kurtarmıştı ama artık yoktu, gitmek zorunda kalmıştı ve ben kendi başıma bir kontrolden sağ çıkıp çıkamayacağımı bilmiyordum. Üstelik revire kimliğimle giriyordum, asla paçayı sıyıramazdım.

Yine de kabul ettim, "Peki." dedim Nathan'a kaşlarım çatık bir şekilde bakarken. Bu biraz da kafamdaki düşüncelerden dolayıydı. "Sırrımı söylemeyeceğin konusunda sana güvenebilir miyim?"

Nathan, bakışlarını kaçırdı. "Tabii."

Uyarı anlamında kolunu sıktım ve dişlerimin arasından konuştum. "Sana güvenebilir miyim, dedim!"

Kolunu benden kurtardı ve, "Tamam," dedi kolunu ovalayarak. "Tanrı aşkına! Tamam! Hiçbir şey söylemeyeceğim. Oldu mu?"

Ters bir bakış attım. "Oldu. Şimdi fotoğrafları siliyorsun." Onların orada bir yerde olduğunu ve Nathan'ın onları henüz silmediğini bilecek kadar kafam çalışıyordu, bir kozu daha kaldıramazdım.

Nathan bilgisayara yaklaştı ve fotoğrafların olduğu dosyayı açtı. Kafamın içinde dönen birçok şey şu an karşımda bir fotoğraf olarak duruyordu. Nathan, çocuklarla olduğum fotoğrafları temizlerken başında dikiliyordum. "Tamamen sil." dedim. Umarım beni kandırmaya çalışmazdı yoksa ne arada Aaron'un olmasını, ne de aramızda bir anlaşmanın olmasını umursayacaktım. Beni kandırmaya çalışmasa iyi ederdi.

Hem ne de olsa o da Aaron'dan bir şeyler saklıyordu, bunu kullanabilirim.

"Beklersen sileceğim," diye homurdandı. "O kadar hızlı değilim."

Sıkıcı geçen birkaç dakika sonunda tüm fotoğrafları silmişti ve bende özgürdüm, eğer buna özgürlük denilirse.

Kafamda hala sorular vardı, ilaçları aldıktan sonra -ki alabilirsem- nasıl onla iletişime geçeceğim hakkında. "Seninle nasıl iletişime geçeceğim?" diye sordum. Özellikle de Aaron'un haberi olmadan.

Bilgisayarda yaptığı işi bıraktı ve sandalyede bana doğru döndü. "Gerçekten, ne kadar eşsiz olduğun hakkında en ufak bir fikrin yok, değil mi?" diye sordu. Olumsuz anlamda başını sallarken tekrar ekrana döndü.

"Hey!" diye kızdım. "Kaba olma. Düzgün bir cevap istiyorum."

Ofladı ve, "O zaman sana şöyle açıklayayım," dedi. "Muhtemelen vücudunun bir yerinde devletin içindekileri ve insanları kandırmana yarayacak bir çip var. Takip edilemez olmalı ve muhtemelen de X-Ray gibi makinelerde de gözükmüyordur." Şaşkın bakışlarımdan bunu nasıl anladığını gayet iyi bir şekilde sorduğumu düşünüyordum. Böyle bir şeyi bilmesi olası mıydı?

"Evet, bu kadarını anlayacak kadar zekiyim." diye övdü kendini ama aslında bunu önemsiz bir şeymiş gibi söylemişti. "Ve o çipin, senin beynini bir sadık kadar iyi çalıştırdığının da farkındayım. Frekansını bulabilirim ve tam anlamıyla beyninin içinden arayabilirim."

Dediği gibi zeki olduğunu göze alırsak, dediklerine karşı çıkmayacaktım ve sanırım bunları bilmesinde de bir sıkıntı yoktu. Aaron'a bunları söylemiş olsa bile, Aaron da dahil kimse beni kullanmak varken o çipi çıkartmaya çalışmazdı. Üstelik Nathan'ın dediği gibi çip X-Ray gibi makinelerde, hatta daha gelişmiş makinelerde bile gözükmüyordu. Özel tasarımdı, efendi Milos'un tasarımı. Derimle tamamen birleşiyordu ve yapay bir madde gibi durmuyordu. Yıllardır devletin içinde bu çip sayesinde kaldığımı düşürsek, bu, kelimenin tam anlamıyla mükemmeldi.

Kusurlu Mekanizmalar (ASKIDA)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin