34

1K 142 52
                                    


Başlangıçta kayıtsızca izliyor olsam da film bir yerden sonra beni içine çekiyor. Olaylardan ve işlenişten ziyade, esas çiftin birbirine karşı hissettikleri ve düşündükleri filme karşı ilgimi uyandırıyor. İkisi de birbirini seviyor, birbirine yakın olmak istiyor, sevgili olmak istiyor ancak aşkını itiraf eden olmak istemiyor. Bu konuda da bir hayli kararlılar. Çünkü aşkını ilk itiraf eden, kaybeden taraf olurmuş.

Bunu tuhaf ve ilginç buluyorum. Ama hissettiğim bu duyguların doğru olduğundan da emin değilim. Düşündükçe filmdeki karakterlerin benden bir adım önde olduğuna karar veriyorum çünkü en azından onların bu konu hakkında bir fikri var. Oysa benim yok. Ben ne düşünüyorum? İnsan aşkını itiraf mı etmeli yoksa karşı taraftan bir adım mı beklemeli? Hangisi daha mantıklı? Beklemek zor olsa da reddedilme seçeneğini ortadan kaldırıyor. Ama hisler karşılıklıysa bu zaman kaybı olmaz mı?

Düşünceler beynimi istila ederken film bitiyor. Sonunda ikisinin birbirine gizli sinyaller gönderdiği anların ardından kız, ondan uzaklaşmaya başladığını düşündüğü -bu bir kuruntu tabii ki- aşkına hislerini bir öpücükle gösteriyor. Karşılığında da sıkıca kucaklanıyor. Mutlu son...

Filmler olayı ne kadar da basitleştiriyor. Gerçek hayatta bu kadar yolunda giden kaç şey var ki?

-Filmi sevdin mi?

Dışarı çıkıp kalabalıktan uzaklaşmaya başladığımızda ilk konuşan Uğur oluyor. Elimde olmadan durup ona doğru dönüyorum.

-Bilmiyorum. Sen?

Sırıtıyor. Bu beni o kadar şaşırtıyor ki ağzım açık kalıyor.

-Sevdim diyemem ama sevmedim de diyemem.

Bunu her şeye karşı mı hissediyor acaba? Bana karşı da böyle hissediyor olabilir mi?

"Rüya? Hım... Seviyorum diyemem ama sevmiyorum da diyemem? Öyle bir şeyler?"

-Yine mi?

-Evet. Sen neden ne hissettiğini bilmiyorsun?

-Çünkü Uğur... Film kafamı karıştırdı.

Bu sözlerim bana daha geniş bir tebessüm kazandırıyor. Elimi uzatıp o gülüşe bir kez olsun dokunmak istiyorum. Yüzü nasıl da farklı görünüyor gülümsediğinde...

-Demek öyle...

Bir şey sormasını bekliyorum ama Uğur yürümeye devam ediyor.

-Sen ne düşünüyorsun Uğur?

-Ne hakkında?

Yanında yürürken ara sıra yüzüne bakıyorum ama bana dönmüyor.

-Çift hakkında... Düşünceleri önce bana tuhaf geldi. İkisi de birbirini seviyor ama ikisi de söylemek istemiyor, ne saçma; diye düşündüm. Sonra belki de haklılardır ve ben bunu göremiyorumdur, diye düşünmeye başladım.

-Hım...

-Ama sonuçta birisi söylemek zorunda kaldı. Hem de kız... Bu beni üzdü. Neden kız söylemek zorunda kaldı? Neden kaybetmekten en çok korkan taraf o oldu? Neye göre? Başlangıçta ikisi de aynı şeyi düşünüyordu. Bu, hislerinin bir yerde değiştiği ve artık kızın, çocuğu daha çok sevmeye başladığı anlamına mı geliyor?

-Hım...

-O hâlde bu, çocuğun, kızı daha az sevdiği anlamına gelir. Kaybetmekten korkmadığı... Bu da kız için üzülmeme sebep oluyor. Kalbim kırılmış gibi hissediyorum. Çocuğu da düşündükçe daha seviyesiz bulmaya başlıyorum.

Durup iç çekiyorum. Boğulacak gibi hissediyorum. Neden başka birinin başına gelenler yüzünden acı çekmek zorundayım ki? Bu, romantik komedi filmi değil miydi? Ne ara ağlayacak seviyeye geldim?

Otoparka inene dek Uğur'un bana cevap vermediğini, herhangi bir görüş belirtmediğini fark etmiyorum. Sonunda üzüntüm katbekat artarak bunu anladığımda koşarak ondan uzaklaşmak istiyorum. Neden bir şey söylemiyor? Yoksa sözlerimin film dışında bir anlamı olduğunu mu düşünüyor? Yoksa gerçekten öyle mi?

Kalbim korkuyla dolduğu sırada Uğur'un sesini duyuyorum.

-Biliyor musun Rüya, senin düşünme şeklin çok hoşuma gidiyor.

-Ne?

Bu da nereden çıktı böyle?

Arabanın kapısını benim için açtığında somurtarak yerime oturuyorum. Niye böyle yapıyor ki? Bana cevap vermekten rahatsız mı oluyor? Onu boğuyor muyum? Acaba normalden daha fazla mı konuşuyorum? Yoksa çok mu sabırsız biriyim?

Uğur yanıma oturduğunda arabayı çalıştırmak yerine bana doğru dönüyor.

-Dünyada senin gibi daha fazla insan olmalı.

-Nasıl yani?

-Filmi izlerken düşüncelere daldığını fark etmiştim ama elbette bu kadar derin şeyler düşündüğünü anlamamıştım.

-Fark etmiş miydin?

-Evet. Bir yerden sonra sessizleştin ve mısır yemeyi bile unuttun.

-Öyle mi?

-Ve bunu sırf kurgusal bir karakterin incinmiş olma ihtimalini düşündüğün için yaptın. Oysa karakter durumdan epeyce mutlu görünüyordu.

-Ama... Düşünürsek...

-Değil mi?

Uğur gülümseyerek yüzümü izlerken susuyorum.

-Düşünürsek...

Bunu o kadar kısık bir sesle, öyle kırgın bir tebessümle söylüyor ki duygularım bana bile fazla geliyor. Bunu onun karşısında yapmak istemiyordum ama elimde değil, ağlamaya başlıyorum.

-Ama... Düşünürsek bu kıza haksızlık... Bir yerden sonra onun daha az sevilmesi ve bunu bilmiyor olması beni incitiyor. Neden böyle olmak zorundaydı?

-Her insanın hayatında senin gibi biri olmalı bence Rüya.

Uzanıp elini başıma yerleştirdiğinde Uğur'a bakıyorum. Keşke bana sarılsa ama bu çok fazla olurdu, değil mi?

Başımı hafifçe, birkaç kez okşuyor. Sarılmak kadar iyi değil ama bu da kalbimi bir parça yatıştırıyor. Ben ağlarken o sessizce bekleyip bana peçete uzatıyor. Sonunda kendimi toparladığımdaysa elini yavaşça geri çekiyor.

-Şimdi daha iyi hissediyor musun?

-Evet. Özür dilerim.

-Ne için?

-Bunu görmene sebep oldum.

-Neyi? Hassas bir kalbin empati gücünü mü?

-Hayır, drama kraliçesi gibi kendimi kaybedişimi...

Gülümseyerek arabayı çalıştırıyor.

-Ben öyle düşünmüyorum Rüya.

-Çünkü sen çok nazik birisin Uğur.

Ben kendimi toparlamaya çalışırken o yola koyuluyor. Sonunda evime ulaştığımızda yarın ne yapacağımıza sonra karar vererek vedalaşıyoruz. Ben arabadan inerken Uğur beni izliyor. Dönüp ona el salladığımda gülümseyerek yürümemi işaret ediyor.

Her şey bir yana, yalnızca iki günümüzün kaldığına inanamıyorum.

***

Peri Masalları Gerçek DeğildirWhere stories live. Discover now