Bolum 1: Nozbartta Siradan Bir Gun

49 8 2
                                    

BÖLÜM 1: NOZBART'TA SIRADAN BİR GÜN

Hatice merdivenleri koşarak çıkıp kapıyı açtı ve annesine doğru seslendi:

"Kız anaaaa!.. Komşumuz Semiha teyze gene dövmüş Hulusi amcayı, duydun mu?

Mehlika Sultan pencerenin kenarında kahvesinden bir yudum aldıktan sonra şapkasını düzeltip kızına bakarak yanıtladı:

"Yıl olmuş 2050, hala erkekleri dövüyorlar. Neymiş gene dertleri bunların?"

"Bilmem ki ana, Hulusi amca yemeğin tuzunu fazla kaçırmış ya da böreği fırında yakmış olmalı gene. Ne dertleri olacak bunların başka?"

"Bak kizum, kulağına küpe olsun, aile arasına sakın girme. Kocasidur, ister döver, ister sever. Hem Hulusi amcan da aynısını söylemedi mi geçen gün? Ağzı-burnu kan içindeydi üstelik yardımına koştuğumuzda. Bu Semiha teyzenin de eli çok ağır haaa!.."

"Yaa ana, eskiden erkekler kadınları dövüyormuş, doğru mu? Geçen gün Nebile teyzeler söyledi de inanamadım."

"Doğru kizum ama çok eskilerde kaldı o günler. Dünya tersine döndü, artık her şey olması gerektiği gibi oluyor. Ben dayak konusunda iki tarafa da hak vermiyorum ama hani ille de bir taraf dövecekse, kadınlar erkekleri dövmeli."

"Ana, tarih kitaplarında okuyoruz ama bana 2033 Büyük Devrimi'ni anlatır mısın yeniden?"

"Kizum, kaç defa anlattım sana ama gene anlatayum. Önce babana söyle bize birer okkalı kahve yapsun."

"Ben yaparum anacuğum, babam öğle yemeği hazırlıyor şimdi."

"Tamam, ama önce babanla nasil tanuşup evlenduğumuzu anlatacağum sana, oldu mu?"

"Tamam anacuğum, hemen kahveleri getiriyorum şimdi. Sen lafını unutma."

Hatice koşar adımlarla odadan çıkıp mutfağa giderken Mehlika Sultan da pencereden dışarıda yağan yağmura bakarak düşünüyordu. Akdeniz'in suları yine kabarmış, sahile vuran dalgalar köpük köpük olmuştu.

Uzaktan Nozbart'ın evleri görünüyor, gemiler limana yanaşamadığı için açıkta bekliyorlardı. Bir zamanlar bu denizin adının Karadeniz olduğunu kızına nasıl anlatacaktı? Kendisi bile buna içten içe gülüyor, Nozbart'ın eski adını ise aklına bile getirmek istemiyordu.

Her şeyi kızına alıştıra alıştıra söylemeliydi. Hem zaten masal gibi gelirdi ona, hiç de inandırıcı olmazdı.

Mehlika Sultan bunları düşünürken Hatice elinde kahve tepsisiyle kapıda göründü. Tepside iki kahvenin yanında iki bardak su ve bir tabak dolusu çikolata vardı.

"Buyur anacuğum" dedi eğilerek tepsideki kahveyi annesine sundu Hatice. Mehlika Sultan da:

"Ellerin dert görmesin kizum, kahve verenlerin çok olsun." Diyerek kahvesini ve suyunu aldı, sehpanın üzerine koydu. Çikolata tabağından da bir tane çikolatayı alarak kahve tabağının yanına koyarken Hatice de kendi kahvesini ve suyunu alarak anasının tam karşısına oturdu, gözlerini dikip beklemeye başladı.

Mehlika Sultan önce sudan bir yudum aldı, sonra da kahvesinden hüpleterek keyifli bir şekilde arkasına yaslandı.

"Evet anacuğum, seni dinliyorum. Babamla nasıl taniştunuz, onu anlatacağudun."

Mehlika Sultan kızının gözlerine şefkatle bakarak anlatmaya başladı:

"Bundan tam yirmi yıl önce baban ve ben lisede aynı sınıfta okuyorduk. Baban çok çalışkan ve çok yakışıklıydı. Ben de çok güzeldim ama baban bana dönüp de bakmazdı. Bir gün onu eve çağırdım ve ertesi günkü sınava beraber hazırlanmamızı istedim. Evde annem ve babam da vardı. Babam çok sertti, anamı dövmezdi ama bağırıp çağırırdı. O zamanlar dünyada öyle bir düzen vardı. Erkekler evin reisi, ülkenin yönetiminde ve yasalarda söz sahibi ve kadınlar tüm dünyada ikinci sınıf insan konumundaydı. Kadın cinayetleri her gün gazete ve televizyonlarda yayınlanıyor, haberlerde bu davranışlar izleyenlere kötü örnek oluyordu.

EROTWhere stories live. Discover now