Ağaçların yapraklarını elinin tersiyle ite ite yürüdü çiğnenmiş otların üzerinden. Çok gitmeden gördü onu. Ardı dönük yükseltiye oturmuş elinde bir sigara tutuyordu.

Olduğu yerde bekledi biraz Hazal. Gitse mi geri mi dönse bilemedi. Ama hayatında ilk defa bir şeyi bu kadar yapmak istiyordu. İlk kez bir adamla konuşmak onun nasıl biri olduğunu anlamak istiyordu.

Elleri çiçekli eteğini avuçları arasına hapsetti. Bir süre durdu öylece. Sonra derin bir soluk alıp verdi bir adım attı ona doğru.

Yaprakların çatırdayışıyla birden ardını döndü Harun. Hazal'ı gördüğü an kaşları çatıldı, elindeki sigarayı attı bir çırpıda. Neden burada olduğunu sorguladı, bakışları açıkça bunu sordu ama kız gözlerini kaçırmaktan başka bir şey yapmadı.

Harun'un sorgulayıcı bakışları altında yanına kadar yürüdü. Dudakları bir konuşacak gibi olup kıpırdıyor sonra vaz geçip geri susuyordu.

Gözleri ağaçta, kuşta, dalda, böcekte geziniyor ısrarla Harun'un gözlerinden kaçıyordu.

Bidonu iki eliyle önünde tutmuş suçlu bir çocuk gibi yerde oturan adamın karşısına dikilmişti.

Gözleri bir saniye onun gölgelikte kara kara görünen gözlerine değdi. Dudakları belki bir saniye belki de ondan daha kısa bir sürede titrek bir şekilde güldü ancak hemen geri söndü.
"Selamün aleyküm beyim."

"Aleykümselam?" Gözleri Hazal'ın geldiği yöne döndü bir şey arar gibi. Sonra tekrar ona baktı. "Bir sorun mu var?"

"Yok." Yerinde sallandı öne arkaya istemsizce. "Yok sorun da... Ben öyle geziyordum."

Harun'un hâlâ karmakarışık olan bakışlarından kaçırdı gözlerini. Ve hayatında ilk defa böyle bir şey yaptı, bir yanı oradan kaçıp gitmesi gerektiğini hissederken bidonu bir köşeye bıraktı ve usulca Harun'un yanına oturdu.

Derin bir soluk alıp yutkundu. Ellerini taşlara aldırmadan yanlarına yere koydu. Bakışlarını karşıya çevirdi Harun'un şaşkınca ona baktığının bilincinde olsa da.

Kalbi bir şey der mi, kızar mı diye korkudan gümbür gümbür atsa da belli etmemeye çalıştı bunu.

Harun ise öylece bakakalmıştı gelip birden yanına oturan kıza. Bakışları korkar gibi bakıyor ama hareketleri tam tersini gösteriyordu. Çok konuşmuşlukları bile yoktu ama kız ne diye böyle yanına gelmişti bilmiyordu.

Boğazını temizleyip bakışlarını çekti kızın yüzünden. O da ne yapacağını bilemeden baktı karşıya doğru.
"Bi' gören laf eden olmasın?"

Ne diye geldin demek ayıp olurdu herhalde. Ondan demişti böyle. Ayrıca sahiden gören laf eden olursa Hazal üzülürdü en çok. Üstelik oldukça uzun süre ikisinin o gün yakalandığını Gazel'in onları bastığını konuşmuştu bir kısmısı. Harun bunu konuşanların ağzının payını vermiş daha tek laf ettirmemişti ama söylenen söylenmiş akıllara işlenen işlenmişti.

"Yok ben baktım gelirken, kimse yoktu."

Çiçekli eteğini parmak uçlarında büküp açarken söylemişti bunları Hazal. Dudaklarını ıslattı, başını bir saniye çevirip baktı Harun'a.

Sonra hemen döndü karşısına. Öylece uzun uzun baktılar hiç konuşmadan, karşıdaki börtü böceği izlediler. İkisi de ne diyeceğini bilmiyordu ama Hazal deli gibi konuşma arzusu duyuyordu.

Belki de bir haftaya kadar bambaşka bir hayat yaşayacaktı. Hiç yaşamak istemediği, ömrünü çürütecek bir karar verecekti ve bu günler o yaşantıdan önceki son günleriydi. O yüzden ne istese yapıyor, pek düşünmüyordu.

KIZILCAWhere stories live. Discover now