...

-Efendim dediğiniz çocuğu getirdik, doktor da gerekli pansumanı yapıyor. Çok ağır yaralar almamış ama kafasını sert çarpmış. Lee Minho'nun durumu buna göre daha iyi.

-Anladım çıkabilirsin. Uyanınca haber verin.

-Emredersiniz.

Adam odadan çıkınca Chan Seungmin'e döndü.

-Her şey istediğimiz gibi gidiyor bebeğim.

Seungmin'in yüzünü büyük bir gülümseme kaplamıştı.

-Sonunda Minho'nun canını yakacağız desene.

-Evet sonunda.

Sarı olanda gülümsemişti. Pekala Minho'nun canını yakmak istiyorlardı ama Jisung'un ne suçu vardı ki?

-Nerdeyim ya ben?

Jisung sonunda uyanmıştı. Başı acayip derecede sızlıyordu ve bir eli yatağa kelepçeliydi. Etrafına bakınıp nerede olduğunu anlamaya çalıştı ama hastane değildi burası.

-Uyanmışsın.

Yattığı yatakta olabildiğince doğruldu ve sesin geldiği yöne baktı. Gözlerini tek eliyle ovuşturdu ve tekrar baktı bu kez tanımıştı, Christopher Bang.

-Sen..o gün gelensin.

-Zeki çocukmuşsun hemen hatırladın. Ben Christopher Bang kısaca Bangchan derler, memnun oldum Han Jisung.

Jisung olanları anlamaya çalışıyordu. Bu adam kimdi? Neden onu kaçırmıştı? Minho neredeydi, iyi miydi?

-Ne istiyorsun benden? Neden buradayım? Minho iyi-

-Çok soru soruyorsun be Jisung, olmaz böyle.

Sarı saçlı oğlan Jisung'un üstüne doğru birkaç adım atarken konuşuyordu.

-Sorularını hemen cevaplasak eğlencesi kaçmaz mı sence de, hm?

-Eğlencesini sikeyim, çıkarın beni burdan.

Chan cebinden telefonu çıkarıp Jisung'a doğrulttu.

-Poz ver sevgilin özlemiştir seni.

-Of amına koyayım of.

Chan fotoğrafını çekmişti Jisung'un. Emindi ki bu Minho'yu çok üzecekti çünkü ailesinin bile sevmediği birini seven tek kişi Jisung'du. Chan da bunu gayet iyi biliyordu.

...

Minho gözlerini açtığında hastanedeydi. Hemen yanında ki hemşire ona pansuman yapıyordu.

-Han..

-İyi misiniz?

-Han Jisung..iyi mi?

-Han Jisung?

-Benimle kaza yaptı. Birlikte gelmemiz gerekiyordu.

-Sadece bir ambulans geldi ve onda da siz vardınız.

-Nasıl?

-Biraz dinlendikten sonra çıkabilirsiniz, iyi günler.

Deyip ayrılmıştı Minho'nun yanından. Minho da hemen kalkıp hastane işlemlerini hallettikten sonra taksiyle eve gitmişti.

Yedek telefonunu alıp Jisung'u aramıştı ama cevap yoktu. Bilinmeyen numaradan bir fotoğraf geldi o sırada.

-Siktir, kaçırmışlar!

Korktuğu şey başına gelmişti işte. O kazayı bile onlar planlamıştı. Belki de Jisung'u arabaya binmeye zorlamasaydı bunlar olmayacaktı. Hemen o numarayı aradı.

-Chan senin belanı sikerim.

-Ooo Minho iyileşmissin bakıyorum da.

-Bak Jisung'a dokunursan seni yaşatmam.

-Hımm, sence ben biricik sevgilini yaşatır mıyım?

-Amıma koyayım lan senin. Ne istiyorsun söyle?

-Tek istediğim senin canını yakmak, eskiden senin bana yaptığın gibi.

-Benim canımı benimle yak o zaman Jisung'u bırak.

-Öyle olur mu hiç? Tadı kaçar.

-CHAN BIRAK DEDİYSEM BIRAK NELER YAPABİLECEĞİMİ SENDE GAYET İYİ BİLİYORSUN!

-Kozlarımızı paylaşalım o zaman Minho.

Deyip telefonu kapatmıştı. Minho sinirden deliye dönmek üzereydi. Sakinleşmeye çalışarak derin bir nefes verdi ve telefonla tekrar birini aradı.

-Arabayı hazırlayın.

Sadece bunu söyleyip kapatmıştı. Peki Minho aslında kimdi?

...

-Herkes hazır efendim. Telefon konuşmasından yerlerini tespit ettik, söylediğiniz zaman yola çıkacağız.

-Hemen çıkıyoruz.

-Emredersiniz efendim.

Önde Minho'nun bindiği araba olmak üzere dört araba Jisung'un olduğu yere doğru yola çıkmışlardı.

Minho Chan'ı salak mı sanıyordu? Tabiki onun telefon konuşmasından yerlerini bulacağını biliyordu. Minho'yu burada çok güzel şeyler bekliyordu ama Chan'a göre güzel.

-Ya Bangchan mısın nesin? Bırak beni amına koyayım.

Elleri zincirliydi sadece konuşabiliyordu.

-Kime diyorum kıvırcık kafa.

Chan bir iç çekmiş ve tekrar çocuğa dönmüştü elindeki silahı Jisung'un kafasında ki yaraya bastırmaya başladı.

-Acıyor gerizek-

-Senin ağzın çok bozuk hiç sevmem öyle insanları biliyor musun?

Biraz daha bastırmıştı.

-Ben de sana aşıktım zaten aptal herif.

-Uslanmaz bir çocuksun, sen dayanırsın belki bu eziyetlere ama Minho seni böyle görmeye dayanır mı sence?

-Salın bizi amına koyayım ya iki mutlu olamıyoruz.

Silahı çekmişti çocuğun kafasından. Jisung eliyle kafasını tuttu, kanıyordu.
Yanlarına koşarak bir adam geldi.

-Geliyorlar efendim.

Yüzünü kocaman bir sırıtış kaplamıştı Chan'ın.

-Sadece Minho'yu sağ getirin.

-Emredersiniz.

Deyip geldiği yerden çıkmıştı.

-Korkaksın, Minho'nun karşına tek çıkamayacak kadar korkaksın.

-Az sonra sevgilin önümde diz çökerken kim korkak göreceksin.

Dışarıda silah sesleri anında başlayıp artmıştı. Jisung korkuyordu tabi ama bunu belli ederse güçsüz gözükeceğini düşünüyordu ki öyle de olurdu.

Bir anda tüm sesler kesilmiş her yer ölüm sessizliğine bürünmüştü. Bu sessizliği kapıdan giren üç kişi bozdu. İki adam elleri kelepçeli olan oğlanın kollarından tutmuş Chan'ın önüne gelince dizine vurarak diz çökmesini sağlamışlardı.

Minho odaya girdiğinden beri gözü Jisung'u arıyordu ve sonunda buldu. Onu gördüğü an yüzünde bir tebessüm oluşmuştu sanki Jisung'u sakinleştirmek ister gibi.

-MİNHO!

Minho'nun her yerinin kan olması ve acı içinde ona gülümsemesi Jisung'un gözlerinin dolmasına sebep olmuştu.

-Geldim bebeğim, üzgünüm geç kaldım.

Chan önünde diz çökmüş adamın çenesini kavrayıp sertçe çekip kendine bakmasını sağladı.

-Hoşgeldin Lee Minho.

What is Love? Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin