"Araba araba değil, kurşun geçirmez, zırhlı abudik gubudik özellikli uzay mekiği yemin ederim." Söylene söylene akan burnumu çektiğimde yeniden baş gösteren sinirimle birlikte artık Sude'nin kıkırtıları ikinci plandaydı. "Cumhurbaşkanı bile istese ancak kapısını satın alabilir hani öyle bir şey, adama soruyorum neresine ne yaptınız diye, herifin konuşurken dil ayarları değişti anasını satayım."

Derin bir nefes vererek kirpiklerimde asılı kalan bir yaşı hızlıca sildim ve yerde iki büklüm yatan Sude'ye döndüm. "Adam öyle bir konuştu ki ufoya mı çarptım ben diye ciddi ciddi iki dakika düşündüm biliyor musun?" İnanamazca kafamı iki yana salladım. "Şu yaşadıklarıma bir bak, gerçekten çok yazık bana."

"Yeter güldürme, karnıma ağrılar girdi." Yavaşça yattığı yerden kalkmaya çalışan Sude'ye ters bir bakış attım. "Kalk git gözüm görmesin seni, aç kalınca ağlarsın artık ekmek diye."

"Abla biz ekmek yemiyoruz bile!" En sonunda ayağa kalkmayı başardığında dağılmış üstünü başını düzeltti. "Hem acıkırsak su içeriz, geçer."

Saçma çözümüne ellerimle kapıyı işaret ederek karşılık verdiğimde gülmeye devam ederek poposunu kaşıya kaşıya çıkıp gitmişti. Arkasından derin bir nefes bıraktım, bugün ciddi anlamda mental sağlığımın çöktüğü gündü.

Dalgınlıkla parmaklarımla oynarken kaybettiğim paraları düşündüm istemsizce. Normalde olsa o kadar da önemsemeyeceğim bir konuya şimdi bu denli kafayı takmanın tek nedeni ise hak ettiklerini düşünmememdi. Çünkü hadi ama- önce mahalledeki varlıklarından rahatsız olmuş ve kurtulmak için bir şeyler yapmayı ummuştum, işin sonunda ise yüklü miktar kaybederek zararlı çıkmıştım. Ben sanırım gerçek anlamda bir kaybedendim.

Saat akşam saatlerini devirdiğinde çoktan yemeğini yiyip yatan Sude'nin aksine ben iki büklüm oturduğum koltuktan kıpırdamamıştım. Düşündükçe imkanı varmış gibi daha da sinir bozucu geliyordu her şey, bu yüzden kalkıp sakladığım şarap şişesiyle mutfaktan çıktığımda kendime daha fazla olanları düşünmemek için yasak koymuştum.

Bir süreliğine işe yaradı gerçekten.

Bulanık gözlerimle ciddi anlamda kuruşların kaldığı hesabımı izlerken halim olsaydı eğer hıçkıra hıçkıra ağlayacağımı biliyordum. Biraz öfke ve biraz da şarabın verdiği sersemlikle nokta koyup kaydettiği numaraların isimlerini sildiğimde boş boş rakamlara baktım. Sabahın beşinde yalnızca bir hesap numarası ve hemen ardından da oldukça ayrıntılı bir fatura atmışlardı tiplerini sevdiklerim. Mesajları da sildiğimde bu sefer hiçbir şey yaşanmamış gibi hissedebildiğim için gülümsedim. Dışarıdan bakan birinin gülümseme diyemeyeceği kadar korkunçtu muhtemelen ama önemli değildi, ben iyi hissediyordum.

Hatta bununla da yetinmeyip numarayı engellediğimde kıkırdayarak ikinci numaraya bakıyordum. Onu silip silmemek konusunda kararsız kalmıştım, hem o koca gudubet adam neden iki numara kaydetmişti ki? Keşke sorabilseydim.

Islanan kirpiklerimi birkaç kez kırpıştırarak numarayı içimde tekerleme gibi söylerken kıkırdayarak parmaklarımı klavye üzerinde hareket ettirmeye başladım, ayık kafada olsaydım engelleyeceğim numaraya şimdi bir şeyler yazıyor olmak komik geliyordu. Her şey komikti, gülmek de güzeldi ama o korkunç adamlar değildi. Başıma ne geliyorsa onlar yüzündendi.

siz: sen şimdi şu mahalleye dadanan yabancılardan mısın

siz: çete falan mısınız niye sürekli etrafta dolanıyorsunuz

siz: doğru kişiye mi yazıyorum acaba🧐 numarayı adamlardan aldık gerçi ama

siz: neyse eğer o takım elbiseli korkunö adamlardab biriysen MAHALLEMİZDEN DEF OLUP GİDER MİSİNİZ LÜTFEN!!!!???

RUS MAFYASI | texting Where stories live. Discover now