Kafasını bir yere vurmuş gibi başını tutup birdenbire ayağa fırladı. Birşeyini kaybetmiş gibi etrafına baktı:
- Bihter! Nasıl? Ne zaman git...

Odada ondan tek bir iz bile yoktu. Rüya görmüş olabilir miydi? Bu üryan hali bir hayale hallendiği için miydi? Başını sallayıp sakince yatağına geri uzandığında burnuna onun kokusu geldi. Elini başının altındaki yastığa atıp aldı. Kollarıyla sarıp derin derin soludu:
- Biliyordum! Düş görmedin Behlül!

Yatağın haline baktı: dağılmış çarşaf ve yorgan. Mutlu bir ruh haliyle kalkıp perdeleri açtı ve sabahın ilk ışıklarının  yüzüne vurmasına izin verdi. Gözlerini kapatıp onun olduğu havayı biraz daha içine çekti. Tenindeki hoş sedayı olduğunca tutmaya çalıştı. Ama aynen Bihterin yaptığı gibi bu duygu ansızın  onu terketti.
Genç kadın ne zaman yanından ayrılmıştı? Kimse birşey görmüş müydü? Bu dışarda olanların dün geceyle bir ilgisi... Kaygısız kalbi bir korkuya kapıldı. Kapının arkasında durup dinledi. Öğrenmiş olsalar çoktan kapısına dikişmezler miydi? Eski moduna geri dönüp banyoya girip duş aldı. Giyinip aşağı indiğinde herkesi harıl harıl çalışırken buldu:
- Kuzum Cemile. Ne oluyor bu saatte? Uyutmadınız yahu!
- Affedersiniz Behlül bey! Bihter hanımın için karşıdaki küçük odayı hazırladık.
- Niye? Ne lüzumu var? O zaten...
- Adnan bey öyle istiyor. Bihter hanım hasta olduğu için...
- Hasta mı? Nesi var? Bana niye kimse...
- Adnan bey istemedi.
- Kötü birşey değildir inşallah.

Behlül hızla aşağı indi. Amcasını koltukta yatan Bihterin başında buldu:
- Amcacım! Yeni duydum. Yengem iyi mi?
- Daha iyi, ama henüz kendine gelmedi.

Genç adam genzini temizleyerek temkinli bir uslupla sordu:
- Ne oldu? Neden bu halde?
- Çok fazla soğuk havada kalmış. Sabah balkonda baygın bulmuşlar. Siz birşey görmediniz mi? En son Nihal ve sen yatmışsınız.
- Hayır amcacım. Biz yattıktan sonra inmiş herhalde. Neden bu kadar soğukta kalmış ki?

Adnan bey bu soruyla okların onu işaret edeceğinin farkında olduğundan cevap vermedi. Bihter kıpırdadığında yüzler ona döndü. Genç kadının kirpikleri kalktığında ona doğru bakan Behlülün gözlerine saplandı. Bakışlarını yere  indirip koltuktan doğrulmaya çalıştı, ama gözleri kararıyordu. Kocası ona seslendi:
- Birtanem! Kalkma! İyi değilsin!
- Başım dönüyor. Ne oldu bana?
- Balkonda bayılmışsın.
- Odamız...
- Dur! Kalkma! Gideceğiz.

Bihterde itiraz edecek hal yoktu. Cemile odanın hazır olduğunu haber verdi. Adnan bey yeğenini dürttü:
- Yardım ette yengeni yukarıya çıkartalım.

Genç kadını kucağına almaya uğraşırken, onun ince vucudunu taşıma kuvetini kendinde bulamadı. Behlül el attı:
- Bana bırakın amcacım. Siz çok sarsıldınız. Bu halde onu taşıyamazsınız.

Yaşlı adam biraz üzgün, biraz da minnettar yükünü genç adama havale etti. Behlül hiç güçlük çekmeden Bihteri kollarına alıp merdivenlerden rüzgar gibi çıktı. Adnan bey onu takip etti.
Tüy gibi hafif kadını yeni serilmiş temiz çarşafın üzerine bıraktı. Bihterin üstü başı iyice dağılmıştı. Tek göğsü neredeyse dışarıdaydı. Amcasının nazarı hep üzerinde olduğu için Behlül gözünün oraya takılmaması için olağan üstü çaba sarfediyordu. 
Adnan bey karısının taşan dişiliğine bakarken içinden yeğeninin de bu manzaraya dikkatini verme ihtimaliyle kıskançlık krizi geçiriyordu. Genç adam bunun farkında olup yüzüne yerleştirdiği şevkat maskesiyle genç kadını yorganla örttü:
- Cemileyi göndereyim de yengemin üstünü değiştirsin. Terli terli yatmasın. Sizde endişelenmeyin artık.

Sesindeki samimiyet yaşlı adamı mahcup etti. Karısını kıskandığını anladığı için mi özellikle böyle ince davranıyordu. Elini yeğeninin omzuna koydu:
- Behlül, benim hakikatli çocuğum...

Ellerini minnetle tuttu. İçindeki kıskançlık ateşi sönmüştü.
Behlül kapıya doğru gitti:
- En iyisi siz bugün holdinge gelmeyin. Aklınız burda kalacak zaten. Ben gider orayı yoklar, sonra da size herşeyi aktarırım.
- Ciddi misin? Kaytarmak yok ama.
- Yok! Gelin sizinle bir kahvaltı yapalım. Yengemle ilgilenecek insan çok, merak etmeyin. Söz veriyorum çok vakit almayacak, birde siz hastalanmayın şimdi.
- Amcasını da düşünürmüş! Yavaş yavaş  adam oluyorsun.
- Aşk olsun amca! Ben...
- Lafın gelişi evladım. Yoksa senin ne kadar...
- Tamam tamam, bu konuda ki şöhretim belli. Tereciye tere satmaya gerek yok.

Aşağı inerken Bülent ve Nihalde onlara katıldı. Deniz hanım inmişti bile. Hizmetkarlara talimatlar veriyordu. Adnan bey onu çağırdı:
-  Kahvaltıda bize katılmaz mısınız Deniz hanım?
- Ben önce Bihter hanıma bakayım. Ona da birşeyler yedirmek lazım.

Behlül itiraz etti:
- Süleyman efendiler ilgileniyorlar Deniz hanım. Siz gelin.

Gün pek güzel başlamasa da kahvaltı masası keyifliydi. Sadece Nihal durgundu. Her zaman ki hali gibi görünsede aslında kafasında bir soruyla boğuşuyordu. Sormaya cesaret edemiyordu, alacağı cevaptan korkuyordu belki de. Sonunda dayanamadı. Tam sofradan kalkacakken sordu:
- Bihter benim yüzümden mi hastalandı?

Behlül amcasına müsade ister gibi bakıp Nihale döndü:
- Demek derdin buydu küçük hanım? Şimdi elimize düştün işte!

Nihale çaktırmadan Adnan beye göz kırptı:
- Doğruyu söyleyelim mi?

Deniz hanım da dahil herkes başını salladı. Genç adamın ne diyeceğini merak ediyorlardı. Behlül ciddi bir ifadeyle söze başladı:
- Evet! Senin yüzünden! O kadar çok üzdün ki onu, kadıncağız seni nasıl memnun edeceğini bilemediğinden  sinirleri allak bullak oldu. Ona birşey olursa sebebi sensin, haberin olsun!

****
Okumanıza sağlık:)

Yazım hatası olursa affedin. Acele yazdım.

Sevgiler❤️

Aşk-ı Memnu Reprise حيث تعيش القصص. اكتشف الآن