on bir

441 74 12
                                    

"Bir dahaki seçimlerde aday olayım diyorum."

Tabağımın yanına koymuş olduğum telefonumdan mezuniyet için elbise bakarken duyduğum saçma sözlere aldırış etmedim. Babamın ara sıra yaptığı rutin şakalarından biriydi diye düşünmüştüm. Annemin neşeyle derin bir nefes aldığını duyunca gülmemek için yanağımı dişledim. Hayal kurarken fazla birbirlerini gaza getiren tiplerdi.

"Ol tabii hayatım. Hem belediye başkanı eşi olmak her kadının hayalidir. Sen ili yönetirken ben de yanında dimdik durup sana destek olurum."

İlçe de değil, il istiyorlar. Manyaklar.

Portakal suyuyla dolu olan bardağımı kavrayıp dudaklarıma götürdüm ve birkaç yudum içtim. Tam o esnada babam masanın başından tekrar konuştu.

"Belediye başkanlığından bahsedem kim, Sema? Ben beş yıl sonraki milletvekilliği seçimlerinden bahsediyorum."

İçtiğim içecek boğazımda reaksiyona girdiği gibi art arda öksürdüm. Ablam yan taraftan sırtıma iki üç kez hafifçe vurup "helal helal" dedi. Boğazımda ince bir sızı kalsa da bir dakika sonunda nihayet öksürmeyi bitirmiştim. Milletvekilliği konusunda tartışma çıkarmamak için telefonumdan elbise bakmaya devam ettim, sakin olmalıydım.

"Daha önce de söyledim milletvekili olmana sıcak bakmıyorum, Barbaros. Sonuçta adamlar sabah dokuz, akşam altı çalışıyorlar. Meclise çıkıp konuşma yaptıklarında ne kadar yorulduklarına ben şahidim. Hiç kendini bu kadar stresli bir işe bulaştırayım deme."

Milletvekilliğinin 'zor meslek' diye adlandırıldığı bir masada daha fazla oturamayacağıma karar verince sandalyemi geri itip telefonumu da alarak masadan kalktım. Ailemin her bir üyesi bana baktığı için açıklama yapma gereği duymuştum.

"İki gün sonra balom, dört gün sonra sınavım var."

Hepsi gerisin geri önüne dönerken ilk defa yaptığım bir açıklamanın yeterince tatmin edici olduğuna ben de inanmıştım. Halbuki sadece sesler yükselmesin diye gidecektim. Sohbetleri akmayı sürdürdüğü sırada sandalyemi masaya doğru itip merdivenlere doğru yürüdüm ve basamakları seri bir hızla çıkmaya başladım. En son duyduğum sözler babamın "Haklısın ama dokunulmazlıkta bu dönemde önemli bir şey." sözleriydi.

Beş yıl sonraya uyuşturucu kaçırmayı veya silah tüccarlığı yapmayı düşünmüyorsa bu dokunulmazlık planı gözümde çok anlamsızdı.

Odamın önüne gelince aralık kapımı ittirip içeri girdiğim gibi arkamdan anahtarı döndürdüm. Telefonumu yatağımın üstüne atıp çalışma masamın üstüne koyduğum pijama takımıma ilerledim. Gözüme balkonun açık perdesi çarpınca masanın iki üç metre ötesine gidip balkonun kapısını açarak şansımı denedim. Tam tahmin ettiğim gibi hava biraz olsun sıcaktı. İyice emin olmak adına balkona çıktığım sırada evin kapısının açılıp kapandığını duydum. Babam önce garaja gitti, ardından arabasıyla birlikte evden uzaklaştı. Haftanın birkaç akşamı yaptığı bu eylem şirketin battığını düşünmeme neden olsa da sonra aklıma babamın bağlantıları ve tanıdıkları geliyordu.

Hükümetle oldukça yakın biriydi. Fazlasıyla.

Kolay kolay batmazdık.

Muhtemelen yine yemek masasındayken telefonu çalmıştı ve o da "Buna bakmam lazım." diyerek masadan kalkmıştı, on saniye içinde de acil işi çıktığını ve gitmesi gerektiğini söyleyerek evden gitmişti. Arabanın gittiği yola hâlâ bakarken "Umarım kasedi filan çıkmaz." diye mırıldandım.

Babamın annemi büyük bir ihtimalle aldattığını düşündüğüm esnada başımı sağa sola sallayarak kendime gelmeye çalıştım. Ellerimi tişörtümün eteklerine atıp onu bir çırpıda çıkardım, arkamı dönüp odama gitmek için bir adım attığım sırada dikkatimi sonradan çeken ışıkları kapalı arabayla sol tarafa dönmüştüm. Burada olması anlamsızdı.

Evimizin yanındaki eve göz attığımda amcamların hâlâ yurtdışında olduğu bilgisine hakim olduğum için araba gittikçe ilgimi çekti. "Acaba babamın metresinin karısı filan mı var? Bu onun arabası mı?" dedim, kendi kendime. "Öyleyse kadın haklı, ben de kocamın aklını çelen adamın ailesine bakmak için bu saatte kapılarında olurdum."

Arabanın geleceğimden daha parlak olan siyah yüzeyine bakarken birden aklıma gelen yks'yle suratım ister istemez düştü. Tişörtümü elimde buruştararak odama geri girdim ve arkamdan balkonu açık bıraktım. Sonuçta hava sıcaktı.

Pijamamın yanına gitmek için bir adım attığım an, çalan telefonumla yatağıma yürüdüm ve kimin aradığına baktım. Mert'i görünce telefonu yataktan alıp açarak kulağıma götürmüştüm.

Tam "alo" diyecekken benden önce konuştu.

"Asel, Asel, Asel!"

"Evet, benim." çalışma masasına doğru yol aldım, "Ve seni dinliyorum, Mert." derken masadan uzun temiz tişörtümü elime aldım. Bir hâyli heyecanlı nefes alışverişlerini duyabiliyordum.

"Sana harika bir elbise buldum." dedi, bir anda.

Tepkimi beklediğini anlasam da acele etmeden telefonu hapörlere aldım ve masaya koydum. Sütyenimi çıkarıp kenara attığım sırada "Takım elbisene uyumlu olsun diye seçtiğin elbiseyi filan giyinmem." diye homurdanıyordum.

"Aşk olsun ben öyle biri miyim?" dedi, gülmekle yetindim. Tişörtümü giyinmek için onu uygun pozisyona getirmişken duyduğum bir başka araba sesiyle balkona yürüdüm ama bu defa açık havaya çıkmadan, camdan baktım. Tişörtle göğüslerimi kapamayı ihmal etmezken giden arabanın anneme ait olduğunu görünce kaşlarım çatıldı.

"Sanki babamı yakalasa boşayacak." dedim kısık bir sesle. Mert'in "Bir şey mi oldu? Niye sustun?" diye uzaktan gelen bağırtısıyla gözlerimi kapatıp açarak kendime gelmeye çalıştım. Fakat açtığımda dâhi az önce incelediğim arabanın hâlâ yerli yerinde olduğunu görünce şaşırmadan edememiştim.

Acaba içinde gerçekten biri yok muydu?

Teorilerimin hepsi doğru olacak diye bir şey yoktu. Cama arkamı dönerken tişörtü giydim ve masanın üstünden şortumu ve telefonumu da alarak ışığımı kapattığım gibi yatağıma ilerledim. Doğruyu söylemek gerekirse üçüncü bir araba sesi duymasaydım durmayacaktım. Uyumak için Mert'i geçiştirip telefonu kapatıp uygun bir pozisyon arayışına geçecektim.

Fakat duyduğum araba sesiyle refleksle balkona gittim. Bütün ışıkları kapalı olan, o yerinde sabit duran araba çalışmıştı. Camdaki filmlerinden hiçbir şey görünmüyordu.

"Mert?" dedim, telefona doğru.

"İyi misin kanka?" diye sordu.

"Felaket uykum var." dediğimde "Benimde." dedi esneyerek ve anlaşarak telefonu kapadık. Araba sadece motoru çalıştırıyordu, gitmiyordu. Usulca çalışma masama gidip oradaki ışığı açtım.

Zaten ben ışığı açar açmaz araba bir milim dahi oynamadan çalışmayı sonlandırmıştı.

Harika, bir sapığım eksikti.

Padişahım | TextingWhere stories live. Discover now