0.2

2K 277 320
                                    

Hızlı tren zımbırtısını başlatan Yoichi'ydi elbette ki. Bir yıl boyunca geçerli bilet tarifeleri, günün çoğu vaktinde sefer bulma kolaylığı ve havaalandaki tonlarca can sıkıcı prosedürün olmayışı gibi unsurlar Rin'in de aklına yatmıştı. Tamam, uçağa göre birkaç saat daha uzun sürüyordu ama pek de aldırdıkları yoktu.

"En iyisi gece seferleri," demiş ve Rin'in çatılı kaşlarına karşın kıkırdamıştı bir defasında Yoichi. "Yeni güne seninle başlamadan önce eski maçları izleyip analiz yapmak gibisi yok."

"Aptalsın," demiş ve Yoichi'nin gülmeyi kesmesi için tırnak izleriyle kaplı omzunu dişlemişti Rin de. "Hatta, enayi."

Tatiller dışında görünen yerlerde iz bırakmaz, boktan basının dikkatini futboldaki başarıları dışındaki konulara çekmezlerdi. Açıkçası, soyunma odasındaki takım arkadaşlarının gördükleri karşısında ne düşündüğüne de aldırmazlardı.

Eh, etrafları fazlasıyla gay doluydu zaten.

Yoichi, Rin'i kucağına çekip dudaklarını terden parlayan boynunda gezdirirken yeniden gülümsemişti. "Senin enayin olmakla bir sorunum yok, Rin."

Yok bir de sorunun olsaydı, demek yerine Yoichi'nin kucağına yerleşip saçını çekiştirmişti Rin de. Ben varken başka kime enayilik yapacaksın ki sanki?

Rin dişlerini birbirine bastırıp sinirden titreyen elini dağınık saçının arasında gezdirirken camın ardından hızla geçen, sıklıkla bulanıklaşan karelere odaklanmayı denese de Sae'nin ektiği şüphe tohumları zihnini kemirirken her an yumruğunu bir şeylere geçirebilirdi. Yüksek sesle dinlediği King Gnu şarkıları bile öfkeli benliğini yatıştırmaktan acizdi.

Beni ilgilendirmemeli, dedi belki de milyonuncu defa. Gevşek herifin kiminle görüştüğü ya da yattığı beni ilgilendirmemeli.

Kompartımanda yalnız oluşunun verdiği rahatlıkla koltuğunda iyice yayıldı ve burun kemerini sıkarken akşam antrenmanını yapamadığı gerçeğini lanetledi. Piç kurusu her zamanki gibi mesaj atsa ya da arasaydı şu anda evinin konforunda yoga yapıyor olabilirdi!

Gecenin çökmesiyle havasının iyice soğuduğu, rüzgarınının açıkta kalan yerlerini kamçıladığı Münih'e ulaştığında doğrudan Yoichi'nin yaşadığı yere doğru yürümeye başlamıştı Rin. Maskesini takmış, kapşonunun ipliklerini sıkmış, ceketinin önünü kapatmıştı. Münih, Paris'e göre daha sert ve soğuk bir iklime sahipti ve yazın bile burada üşümek mümkündü.

Yoichi, gara on beş dakikalık yürüme mesafesindeki sakin mahallelerden birinde tek başına yaşıyordu. Hiori, Kurona, Yukimiya ve Kunigami de onunla aynı binadaydı.

Neyse ki kendisini imparator zanneden soytarı, Kaiser, şehrin lüks kesimdeydi de Rin nadiren ona ve süs köpeğine maruz kalıyordu.

Saatlerce hareketsiz kalmanın etkisiyle iyice hamlayan bacaklarına rağmen hızlı adımlarla ezbere bildiği yolda ilerlerken etrafına pek bakınmıyor, kaldırımlarda anlamsızca haykıran sarhoşlara aldırmıyordu. Böyle anlarda Almanca bilmediğine memnun oluyordu çünkü kendi şehrindeki ayyaşların rezilliklerine bile güçlükle katlanabiliyordu.

Sokaktaki cılız ışıklandırmaların belli belirsiz aydınlattığı, on katlı binaya ulaşınca ilk iş üçüncü kata bakmıştı. Çekili perdelerin ardından süzülen ışığa göre Yoichi ya uyanıktı ya da maç özetlerini izlerken içi geçmişti.

Zile basarken ağırlığını diğer ayağına vermiş, kollarını göğsünde birleştirmişti ki dış kapı açılıverdi. Doğrudan asansöre yöneldi ve Yoichi'nin evinde kas gevşetici krem bulamaz ya da onu normalin aksine düşünmek istemediği vaziyette bularak geri dönmek zorunda kalırsa ne bok yiyeceğini düşünmek istemiyordu.

Yoichi'nin aksine Rin'in önceden haber vermek gibi bir huyu yoktu. Tabii, gecenin bu saatinde aciken sinirini atma ihtiyacı duymadığı sürece bu kapıya gelmezdi ama neyse.

Düz, çelik kapının önünde dikilen Yoichi tamamen uyanıktı. Dizlerine kadar uzanan siyah şortu, aşırı bol mavi eşofman üstü, yumuşak tabanlı terlikleri, dağınık saçı ve onu görünce ışıldayan mavi gözleriyle her zamanki gibi görünüyordu.

Gevşek herif belli ki şaşkın ama mutluydu.

"Reo ve Nagi içeride," derken sesini kısık tuttu ve elini alnına dökülen koyu renkli tutamların arasından geçirdi. "Geleceğini bilseydim onları önceden yollardım."

Rin ayakkabılarını çıkarırken homurdandı. "Umrumda değil."

Aslında umrundaydı. Yoichi'nin lanet bir gülüşle kıvrılan dudaklarını öperek mahvetmek, üstündeki gereksiz kumaş parçalarını fırlatıp atmak varken tembel kutup ayısı ve onun açık çek defteriyle uğraşmayı elbette ki istemezdi.

Gerçi, içeride Sae'nin fotoğraflarını attığı oyuncu kadın da olabilirdi...

Yoichi'nin geniş ekranlı televizyonunda Real Madrid'in geçen hafta FC Barcha ile yaptığı maç açıktı ve köşedeki mavi kanepede Nagi, Reo'yu yiyordu.

Reo kucağındaki Nagi'yle Rin'in midesini bulandıracak cinsten sesler çıkartarak yiyişiyordu ki bir noktadan sonra gözlerini açtı ve kafasını geriye çekerken kıpkırmızı kesildi. "S-selam, Rin!"

Rin hoşnutsuzluğunu saklama çabasına girmeden gözlerini devirip homurdandı ve televizyonun karşısındaki diğer koltuğa oturdu. "Selam."

Reo'ya neden Yoichi'ye uğradığına dair bir açıklama yapacak ya da Reo'ların burada ne bok yediğini soracak değildi Rin. Blue Lock günlerinden beri Japonya'yı temsil etmelerine, antrenman ve maçlarda bolca zaman geçirmelerine rağmen aralarında geçen diyaloglar son derece sınırlıydı.

Kaldı ki Karasu, Nanase, Tokimitsu ve Zantetsu'ya daha fazla maruz kaldığı hâlde onlarla bile doğru düzgün konuşmazken Reo'yla konuşmaya hiç zorlayamazdı kendisini.

Nagi yorgunluk taşan gri gözlerini Rin'e çevirirken dudaklarını büzdü. "Düşmüş Kahraman'ın evine çıkalım." Reo'nun kulağına eğilip hızlıca ekledi: "Bu herif tam bir libido katliamcısı."

Reo kafasını hafifçe salladı ve Rin'in yanına yerleşen Isagi'ye kocaman gülümsedi. "Şimdiden iyi geceler. Biraz da Chigiri'lerle takılalım. Yarın yine görüşürüz, Isagi."

Reo, Blue Lock tayfalarındaki herkes gibi Isagi ve Rin arasındaki rekabetin sadece futboldan ibaret olmadığının gayet farkındaydı. Yani, ne çeşit biri sadece bire bir maç ve antrenman yapmak için her hafta ülkeler arası seyahate çıkardı ki?

Üstelik, Isagi'nin gördüğü ilk andan beri Rin'i istediğini de bilmeyen yoktu.

Rin, sırtındaki Nagi'yle beraber kaçarcasına uzaklaşan Reo'nun ardından salondan çıkan Yoichi'ye karşın dilini şaklattı ve abisinin yaptığı asisti yeniden izlememek için kanalı değiştirip zonklayan uzun bacaklarını ahşap sehpaya uzattı.

Yoichi arkadaşlarını uğurladıktan sonra salona geri döndü ve eğilip Rin'in sıkılı dudaklarına yumuşak, neredeyse şefkatli, bir öpücük kondurdu. "Kahve ya da bitki çayı falan ister misin?"

Rin o kısa öpücükten ruj tadı almadığına, kabullenmek sinirlerini hoplatsa da, memnundu. "Kahve ve kas gevşetici."

Yoichi, Rin'in homurdanmasına aldırmadan koyu yeşil saçını karıştırdı ve sırtını dikleştirip kıkırdadı. "Beş dakikaya gelirim."

Rin bilekten büzgülü siyah eşofman altını çıkarıp kanepeye uzanırken kolunun kafasının altına yerleştirdi ve gözlerini yumdu. Mademki her sikim yolundaydı, öyleyse neden Yoichi rutinlerini bozmuştu?







hush || blue lock Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ