Kısım 7 : In la Kesh

Começar do início
                                    

Aile benim dünyama yabancı bir kavramdı. Sahip olmadığım ve sahip olma ihtimalimin olmadığı gizemli bir diyardı. Bir ekzonun sevgilisi olurdu, arkadaşı ve dostu olurdu, yadigar genlerin gölgesinde güzel bir hayatı da olurdu ama daha fazlası değil. Aile çizginin ardında kalırdı. 

Yine de bir kardeşin, babanın, kişiye kan ile bağlanmış birinin nasıl hissettirdiğini hayal ettiğim günler olmuştu. Geceleri başımı yastığa koyduğumda bazen bu merak kafamı kurcalardı. Ama gözümde canlanan hiçbir an, kenarında oturduğum masada cirit atan soğukluğu içermiyordu.

Kuru bir selamlaşma sonucu sandalyemin hemen ardına gelen, tanımadığım biri tarafından kalabalığa takdim edilmiştim. Kendimi tanıtmama gerek olmadığını üzerime çevrilen ilgisiz odaklardan ve yemeğe devam edenlerin çıkardığı şapırtılardan anlamıştım. Kazara bana değen birkaç çift bakışa karşılık kibarca gülümsediğimde ise yapmacıklığın yuva yaptığı ağızlarda çarpık bir ifade peydah olduğunu görmüştüm.

Çatalın oyuntusunda beklettiğim parmağımı ileri geri oynatırken dikkatimi hemen önümdeki bardaktan kaldırmıyordum. Daha önce bu denli güvensiz ve yalnız hissettiğimi hatırlamıyordum. Cebimde varlığıyla bile bana dinginlik veren telefon zaten yoktu. Hemen yanımdaki Cesur tanıdığım tek yüzdü ve sırtımdaki sızının sürdüğünü hesaba katarsak bu detay bile başlı başına zaten huzursuz ediciydi.

Sert bir cisme çarpınca bacaklarımı geri çektim. Vücudum farkında olmadan masadaki kalabalığa sırt çevirmek ister gibi dönmüş, bunun sonucunda da dizim Cesur'un uyluğuna değmişti. Alt dudağının kenarı kıvrıldı. "Bu akşam özellikle kime yakın durman gerektiğini anladın sanırım." 

"Kimden uzak durmam gerektiğini anladım diyelim." Hemen sol taraftaki ekzobar işletmecisi zayıf yüzlü adamdan bahsediyordum tam olarak. Bedenimi hafifçe Cesur'a doğru yatırdım. "Lütfen cevap ver artık şu soruya. Neden buradayız?"

"Akşam yemeği için." Beyaz mendili dizlerinin üzerine yerleştirdikten sonra aynısından bana da uzattı. "Acıkmadın mı?" Bıçağının dayadığı pembe et parçasını sakince kesip ağzına götürdü. "Soğutursan hiçbir esprisi kalmaz. Bekletmeden yemelisin."

Boğazımı suyla ıslattım. Akabinde tabağın kenarında dizilmiş sebzelerden birine çatalımı batırdım. Masadakiler gerçekten iştah açıcı görünüyordu. Parlak meyveler, tercihe göre kızartılmış ve haşlanmış aperatifler, ara sıcaklar, susamlı, tahıllı, çavdarlı ekmekler ayrıca içkiler ve diğer hoş kokulu içecekler servis için hazırda bekleyen garsonların gözetiminde, arzu edildiğinde ulaşılabilecek yakınlıktaydı. Lezzet kokan her bir detaya rağmen ben şuan malikanedeki odamda olup kraker kemirmeyi yeğlerdim, yine de.

Hemen karşımda parıldayan bir çift göz farkındalığımı deldi. Kabarık saçlı adam çenesini ellerine yaslamış, dakikalardır beni izlediğinin sinyalini veren bir merakla yüzüme bakıyordu. "Sebzeyi bu kadar seviyorsan bunu da denesene. Gerçi soğumuştur. Hemen yenisini söyleyeyim."

"Gerek yok. Tabağımdakiler fazlasıyla yeterli." dememe rağmen o dönmüş garsona talebini iletiyordu.

"Tadını çıkarmazsan bu ziyafete haksızlık olur değil mi ama?" Muzipti gülümsemesi. "Ayrıca çok zayıfsın. Güçten düşmemek için kendine daha iyi bakmalısın." İtinayla gövdemi süzmüştü. Tavsiye değildi söyledikleri,  kınayıcı bir eleştiriydi. Göz ucuyla baktığım Cesur sessizce yemeği yiyordu.

Elini uzattı. "Fabien."

"Levon." 

"Biliyorum." Elimi diğer eliyle destekleyerek avucunu iyice avucuma yasladı. "Kısaca yeni Jo da diyebiliriz tabi."

NUD - GayOnde as histórias ganham vida. Descobre agora